20 Temmuz 2013 Cumartesi

PERİLER KORUSU


            Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde bir kasabada yaşayan bir karı koca vardı. Evleri biraz köyün dışındaydı ve koruluğa çok yakındı.

            Bu koru da o kadar güzel o kadar güzeldi ki, anlatmakla tarif edilmez. Hele bahar geldiği zaman kırmızı laleler, beyaz papatyalar açar, her taraf mis gibi kokardı.

            Son yıllarda daha da güzelleşmişti koru. Etrafa mis gibi kokular yayılır, ağaçlara bir sürü kuşlar konar, akşama kadar güzel şarkılar söylerlerdi.

            Ama insanlar arasında bir söylenti dolaşıyordu. Bu koruda periler yaşıyordu. Ondan dolayı bu kadar güzelleşmişti.

            İşte bizim karı kocanın da Marry adında bir kızları vardı. Tatlı mı tatlı bir kız. Akşama kadar arkadaşı Hans’la birlikte oynarlardı. Anne ve babaları koruya gitmeleri konusunda sıkı sıkı tembih ediyorlardı ama merak da ediyorlardı.

            Marry ile Hans bir gün yine saklambaç oynuyorlardı. Hans ebe olmuştu. Marry nereye saklanacağını düşünürken koruya saklanmak aklına geldi. Hans orada zor bulurdu onu. Koşarak korunun içine daldı. Ağaçlar, çimenler, çiçekler, kuşlar o kadar güzeldi ki, Marry büyülenmiş gibiydi.

            Güzellikleri seyretmek için bir ağacın altına oturdu ve orada farkına varmadan uyudu kaldı. Bir müddet sonra uyandığında vaktin ne kadar geçtiğini bilmiyordu bile. Fakat o da ne! Yanında küçük güzel bir kız vardı.

-       Sen de kimsin, diye sordu.

-       Ben bir peri kızıyım. Benim adım Pericik, biz bu koruda yaşıyoruz, sizi her

Zaman saklambaç oynarken seyrediyorum, çok hoşuma gidiyor.

-       Neden yanımıza gelip de oyunumuza katılmadın?

-       Biz insanlar gibi değiliz, üstelik kraliçemiz de buna izin vermez, insanlara

görünmeyiz biz.

-       Ama bana göründün!

-       Evet, çünkü seni çok sevdim, ama lütfen dikkatli olalım da diğerleri fark

etmesinler arkadaşlığımızı.

            Marry büyülenmiş gibiydi. Sanki rüyadaydı. Annesini, babasını, Hans’ı unutmuştu bile…

-       Gel seni gezdireyim Marry, dedi Pericik.

-       Benim adımı da biliyorsun öyle mi?

Peri kızı gülümsedi, sonra Marry’nin elinden tuttu, ikisi birden yükseldiler.

Korunun ağaçlarının üzerindeydiler şimdi. Ne kadar güzel görünüyordu her taraf. Evleri, köyü, her tarafı havadan seyrediyordu.

            Pericik ona her yeri gezdirdi. Periler aleminin güzelliklerini gösterdi. Ama bu arada diğer perilere özellikle de kraliçeye görünmemeye dikkat ediyorlardı. Marry zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildi. Bir gün aklına annesiyle babası geldi. Onların kendisini merak etmiş olabileceklerini düşündü. Bu düşüncesini Pericik’e de söyledi.

-       Dönecek misin Marry, dedi Pericik.

-       Seni de çok sevdim ama beni çok özlemişlerdir.

-       O halde seni ilk karşılaştığımız yere bırakacağım.

-       Tekrar görüşemez miyiz?

-       Bu mümkün olmayabilir.

Sonra Pericik ile Marry vedalaştılar, Pericik Marry’e pembe bir saç tokası verdi.

Onu aldığı ağacın altına bıraktı ve gözden kayboldu. Az sonra Marry evlerinin önünde, kapıyı çaldı. Kapıyı yaşlı bir kadın açtı. Arkasında da yaşlı bir adam ve genç bir delikanlı duruyordu.

            Marry biraz dikkat edince kadının annesi olduğunu ama yaşlanmış olduğunu fark etti. Yaşlı adam babası, delikanlı da Hans idi. Marry bu duruma bir türlü anlam veremedi. Yine de heyecanla annesinin boynuna atıldı.

-       Anneciğim size neler oldu böyle?

-       Anneciğim mi dedin? Sem de kimsin?

-       Ben kim miyim, diye şaşırdı Marry.

-       Kızına niçin böyle bir soru soruyorsun anne?

-       Kızım mı! Benim küçük kızım şu ilerideki koruda kaybolalı on yıl oluyor.

-       Ben kaybolmadım anne, işte bak geldim.

Onlar da dikkat edince kapıdaki genç kızın kendi kızları olduğunu fark ettiler.

Özlemle sarıldılar. Meğer aradan on yıl geçmiş, fakat Marry perilerin diyarında zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı.

            Annesi babası Marry’nin bunca zamandır nerede olduğunu ve neler yaptığını çok merak etmişlerdi, ama Marry, Pericik’e söz verdiği için hiçbir şey anlatmadı.

            Bir süre sonra Marry ve Hans evlendiler. Onların da bir kızları oldu. Marry Pericik’in anısına kızına Pericik, adını koydu.

            Bu arada hala gizemini ve güzelliğini koruyordu. İnsanlar yine oranın esrarlı olduğunu düşünüyorlardı. Fakat o taraftan güzellikten başka bir şey gelmiyordu. Bu nedenle bütün köylü hayatından çok memnundu. Yıllardır bolluk ve bereket içinde yaşıyorlardı.

            Marry ve Hans da kızlarına koruya gitmemelerini söylemişlerdi. Fakat Marry hep küçüklük arkadaşı Pericik’i düşünüyordu. Bir gün kızına ondan bahsetti ve onun hediye ettiği pembe tokayı ona verdi.

            Pericik de tıpkı annesinin küçükken yaptığı gibi o ağacın altına gitti. Saçlarına da pembe tokayı takmıştı. Bir müddet oturduktan sonra peri kızı Pericik çıktı geldi.

-       Merhaba küçük kız, ben annenin arkadaşı Pericik, dedi.

Küçük kız çok heyecanlanmıştı. İkisi sohbete daldılar. Bu arada küçük kızın

Kaybolduğunu fark etmişler ve koruya aramaya çıkmışlardı. Herkes Pericik neredesin, diye bağırıyordu. Köylülerin telaş içinde koruya gelmesi koruda yaşayan diğer perilerin de dikkatini çekmişti. Peri kızı Pericik’in de insanlarla konuştuğunu anlamışlardı. Bu da periler aleminin korudaki yaşantılarını ve gizemlerini bozuyordu.

            Kraliçe bütün perileri topladı, Pericik’e de insanlara göründüğünden dolayı çok kızdı.

-       Artık bu koruda yaşayamayız, başka bir yeri yurt edinmemiz gerekir, hemen

Göç hazırlıklarına başlamalıyız, dedi.

            Bu duruma en çok Pericik üzülmüştü. Çünkü o uzaktan da olsa küçüklük arkadaşı Marry’i izliyor, o farkına varmadan ona yardım ediyor, bundan da büyük bir zevk alıyordu. Ama kurallara uymak zorundaydı.

            Hazırlıkları tamamladılar. Bütün periler yola çıktı. Onlar yola çıkarlarken, koruda öyle bir fırtına çıktı ki sormayın. Sanki bir bulut yükseldi ağaçların üstünde, uzaklaşıp gitti… Fırtına ile birlikte korunun ve köyün büyüsü de bozuldu. Bolluk bereket, güzellik diye bir şey kalmadı. Çiçekler soldu, kuşlar ötmez oldu. Bütün köylüler anladılar ki oranın güzelliği perilerden kaynaklanıyordu. Periler de oradan gitmişlerdi ve büyü bozulmuştu. Bu duruma en çok Marry üzülmüştü.
            Bir daha koru da eski güzelliğine kavuşamadı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder