4 Temmuz 2013 Perşembe

KÜLKEDİSİ SİNDERELLA

                                                
Bir zamanlar bir tüccar, iyi kalpli karısı ve Sinderella adındaki dünya güzeli kızıyla birlikte mutlu bir yaşam sürüyormuş. Ne yazık ki bu mutluluğu, karısının genç yaşta ani ölümüyle sona ermiş. Adam, kısa bir süre sonra, iki kızı olan dul bir kadınla evlenmiş. Ama yeni evlendiği kadın genç ve alımlı olmakla beraber , kalpli, kibirli  ve aç gözlü bir kadınmış. Üstelik kızları da, aynı anneleri gibiymiş. Kadın, kızlarını da alıp, tüccarın evine gelip yerleşmiş. Sinderella bundan böyle üvey annesi ve üvey kardeşleriyle birlikte aynı evde yaşamak zorunda kalmış.

            Üvey annesi ve kardeşleri, çok tembel olduklarından, bütün işlerini ona yaptırıyorlarmış. Sinderella’nın güzelliğini kıskandıkları için ona kötü muamele ediyorlarmış. Çünkü kızlar, içlerinin kötülüğü dışlarına da yansıdığından olacak oldukça çirkinlermiş.

            Kısa bir süre sonra, babası da ölünce, Sinderella’nın yaşamı iyice zorlaşmış. Çünkü artık ona üvey annesi ve üvey kardeşleri, tamamıyla hizmetçi muamelesi yapıyorlarmış. Sinderella kendisine verilen tavan arasındaki küçük, eski püskü bir odada kalıyor, kendisine hiç giysi alınmadığından üvey kardeşlerinin eskiyen elbiselerini onarıp giymek zorunda kalıyormuş.

            Üvey kardeşleri, bütün gün süslenip püslenirken, o yemek pişirir, bulaşık yıkar, temizlik yaparmış. Ev işleri bittikten sonra bile, onlarla birlikte oturmasına izin verilmediğinden, akşamları mutfakta sönmeye yüz tutmuş olan ocağın başında oturmuş.  Kötü kaderini düşünürken, giderek sönüp kül haline gelen kor ateşi seyredermiş yalnız başına. Bu yüzden üvey kardeşleri ona, “Külkedisi” adını takmışlar ve artık ona, hep bu isimle hitap etmişler.

            Yaşadıkları ülkenin kralı, artık yaşlandığını ve tahtı oğluna bırakma zamanının geldiğini düşünüyormuş. Ama, oğlunun iyi bir kral olabilmesi için, önce evlenip bir aile kurması gerektiğine inanıyormuş. Oğlu ise, evlenmek isteyebileceği, kızı bulamıyormuş bir türlü. Kral, bu duruma çareler ararken, aklına bir fikir gelmiş. Büyük bir balo düzenlemeye ve ülkede yaşayan evlenme çağındaki tüm genç kızları, bu baloya davet etmeye karar vermiş. Prens’in, ülkedeki bütün kızları bir arada gördüğün de, mutlaka içlerinden birini beğeneceğini düşünüyormuş.

            Ülkenin dört bir yanına haberciler yollanıp; üç gün sonra sarayda bir balo düzenleneceğini ve bu baloya ülkedeki bütün kızların katılmasının zorunlu olduğu, Prens’in bu baloda en beğendiği kızı kendisine eş olarak seçeceği, herkese ilan edilmiş.

            Ülkedeki bütün genç kızlar, balo için hazırlık yapmaya girişmişler. Bir yandan da, her biri yakışıklı Prens ile evlenip, ülkenin prensesi olabilme hayalini kuruyormuş.  Külkedisi’nin üvey annesi  üvey annesi ve kardeşleri de haberi alır almaz hemen hazırlıklara başlamışlar. Alışverişler yapılmış, terziye yeni  elbiseler sipariş edilmiş. Külkedisi de haberi  duymuş ve kendisinin de baloya gideceğini düşünmüş önce. Bunun için üvey annesinden onay almak için konuyu açtığında, kadın onunla iyi bir dalga geçmiş:

-          Yoksa bu üzerindeki paçavralarla mı saraya gitmeyi düşünüyorsun?   demiş.

Külkedisi de:

-          Benim yeni elbisem yok ama, kardeşlerimin eski elbiselerinden birini giyip

gidebilirim, demiş.

            Bunu duyan kardeşleri  de, onunla alay etmişler:

-          Bakarsın Prens bizi bırakıp seni beğenir. Saraya prenses oluverirsin, demişler.

Üvey annesi birden ciddileşerek:

-          Bu kadar laf yeter. Biz dönene kadar evi temizle, ocağı yak, yemeği pişir. Bir

külkedisini Prens ne yapacak? Prenses mi demiş.

            Külkedisi kendisini baloya götürmeyeceklerini anlayınca çok üzülmüş. Ama yapabileceği hiçbir şey olmadığından mecburen kaderine boyun eğmiş.

            Nihayet, balonun yapılacağı gün geldiğinde, üvey anne kızlarını elinden geldiğince süsleyip güzelleştirmeye çalışarak baloya hazırlamış. Durmadan :

            Hiç merak etmeyin. Çok güzel oldunuz. Prens mutlaka ikinizden birini seçecektir, diye onlara moral veriyormuş. Külkedisini evde bırakarak, arabaya binip sarayın yolunu tutmuşlar.

            Külkedisi onlar gittikten sonra oturup üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Tam o anda, yanı başında bembeyaz giysiler içinde, ışıl ışıl çok güzel bir peri belirivermiş ve:

-          Ağlama Külkedisi, demiş. Sen çok iyi bir kızsın ve o baloya gitmeyi herkesten çok

hak ediyorsun. Baloya gideceksin üzülme!

            Külkedisi büyük bir şaşkınlıkla:

-          Sen de kimsin? Diye sormuş.

Peri:

-          Ben, senin iyilik perinim. Ama şimdi acele etmelisin. Bana büyük bir balkabağı bul, demiş.

Külkedisi hemen bahçedeki en büyük balkabağını getirmiş. Peri, sihirli değneğini
balkabağına dokundurmasıyla, balkabağı birden çok gösterişli, büyük bir araba oluvermiş.

-          Şimdi de bana dört tane fare ve iki köpek bul, demiş peri.

Külkedisi, bodrumda yem verdiği birkaç fareden dördünü alıp getirmiş. Evin iki köpeği

zaten en iyi dostlarıymış. Peri sihirli değneğini dokundurarak, fareleri dört gösterişli at, köpekleri de, arabacı ve uşak haline getirmiş. Böylece Külkedisi’ni saraya götürecek araba hazırmış artık.

-          Şimdi sıra sende… demiş peri, Külkedisi’ne dönerek. Sihirli değneğini,

Külkdeisinin eski püskü elbisesine dokundurmasıyla birlikte elbise, ancak prenseslerin giyebileceği, olağanüstü güzel bir gece elbisesine dönüşmüş. Zaten çok güzel bir kız olan Külkedisi ise, yapılı bukleli saçları, tacı ve boynundaki mücevherleriyle birlikte göz kamaştırıcı bir güzelliğe bürünmüş. Ayaklarındaki camdan ayakkabılar ise pırıl pırıl parlıyormuş. Peri Külkedisi’ne dönerek:

-          Canım yavrum, artık baloya gidebilmen için her şey tamam. Şimdi arabaya bin ve
baloya git. Ancak unutmaman gereken bir şey var: Gece yarısı, saat on iki olmadan hemen önce, balodan ayrılman gerek. Çünkü o saate büyü bozulacak ve her şey eski haline dönecek. Şimdi git ve gönlünce eğlen. Söylediklerimi de sakın unutma! Dedikten sonra aniden gözden kaybolmuş.

            Külkedisi, hemen arabaya binip saray doğru yola koyulmuş. Çok gösterişli ve büyük olan araba, sarayın kapısında durduğunda, sarayın muhafızları dikkat kesilip içinden kimin ineceğine bakmaya başlamışlar. Güzeller güzeli Sinderella arabadan yavaşça inip, sarayın halı döşeli merdivenlerinden süzülerek çıkmaya başladığında, hiç kimse gözünü ondan alamamış. Balo salonuna girdiğinde, onu görenler, görmeyenlere göstermişler ve ortalığı büyük bir sessizlik kaplamış. Herkesin gözü onun üzerindeymiş. Herkes onun kim olduğunu merak ediyor ve birbirlerine “Ne kadar güzel ve asil bir prenses değil mi? diye fısıldıyorlarmış. Külkedisi’nin öyle göz kamaştırıcı ve  öyle asil bir hali varmış ki, herkes onu bir prenses sanmış.

            Prens de, Külkedisi’ni görür görmez:

-          Hoş geldiniz Prensesim diyerek elinden tutmuş ve salonun ortasına götürmüş. Birbirlerini

Birbirlerini çok beğendikleri her hallerinden belli oluyormuş. Dans etmeye başlamışlar. Prens güzel kızdan gözlerini hiç ayıramıyor, sürekli adını, nerede oturduğunu soruyor, hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyormuş. Külkedisi ise, ısrarla hiçbir bilgi vermiyor, sırrını söylemiyormuş.

            Baloya katılan herkesin gözü, Külkedisinin üzerindeymiş. Herkes onu çok beğenmiş ve Prens’e de çok yakıştırmışlar. Prens o gece, başka hiç kimseyle dans etmemiş ve Külkedisi’nin de, başkasıyla dans etmesine izin vermemiş. Bütün gece keyifle dans edip eğlenmişler ve zaman hızla geçmiş.

            Zamanın nasıl geçtiğini anlayamayan Külkedisi, aniden saatin on ikiye gelmek üzere olduğunu fark etmiş. Perinin sözlerini hatırlayarak, Prens’e hemen gitmesi gerektiğini söylemiş. Alelacele salondan çıkmış ve koşarak merdivenlerden inmiş, arabasına atlayarak hızla oradan uzaklaşmış.

            Ne olduğunu anlayamayan Prens, büyük bir şaşkınlık içerisinde, Külkedisi’nin arkasından koşmuş. Beklemesi, gitmemesi için seslenmiş, yalvarmış ama ona yetişememiş. Arkasından kendi adamlarını göndererek, arabayı takip etmelerini emretmiş. Ama araba, yolun yarısındayken sihir bozulup tekrar balkabağına döndüğünden, peşine düşen muhafızlar arabayı da, güzel Prensesi de bulamamışlar.

            Prens çok şaşkın ve üzgünmüş. Çünkü güzel Prensesi hakkında hiçbir bilmiyormuş. Üzgün bir şekilde saraya dönerken, merdivenlerde camdan yapılmış bir ayakkabının parladığını fark etmiş. Bu, güzel Prensesinin ayakkabısıymış. Öyle acele ayrılmış ki, koşarak merdivenlerden inerken ayakkabısının teki ayağından çıkıvermiş.

            Prens, heyecanla ayakkabıyı yerden almış. Bu ayakkabı, güzel Prensesinden elinde kalan tek şeymiş. Ayakkabının çok özel olduğunu ve kişiye özel yapıldığını fark etmiş. Epeyce düşündükten sonra, aklına bir fikir gelmiş. Bu ayakkabıyı, ülkede genç kızların oturdukları tüm evlere götürüp, bütün kızlara tek tek denettirip, ayakkabı kimin ayağına olursa, onu alıp getireceklermiş. Bu düşüncesini Kral’a da söyleyip, onayını aldıktan sonra habercileri gönderip, tüm ülkeye kararını bildirmiş. Ülkedeki bütün genç kızların, hiçbir istisna olmaksızın, bu ayakkabıyı denemesi zorunlu tutulmuş.

            Külkedisi ise, saraydan apar topar çıkıp, arabaya atlayarak yola koyulmuşken, yarı yolda saatler on ikiyi gösterdiğinde büyü bozulmuş ve araba birden balkabağına, atlar ve uşaklar da eski hallerine, yani fare ve köpeklere dönüşüvermişler. Külkedisi ise, eski püskü giysileri içindeki eski haline dönmüş. Sadece, bir ayağında camdan ayakkabısı duruyormuş Koşarken diğer tekinin düştüğünü hatırlamış birden. Diğerini ise o gecenin anısı olarak saklamaya karar vermiş.

            Hemen toparlanıp, hayvan dostlarıyla birlikte, bir an önce eve ulaşmak için, süratle yola koyulmuşlar. Neyse ki, üvey annesi ve kardeşlerinden önce eve gelmeyi başarmış. Hemen ayakkabısını sandığına saklamış. Diğerleri geldiğinde, gecenin nasıl geçtiğini sormuş. Üvey kardeşleri de ona: “Dünyanın en güzel ve en soylu prensini” gördüklerini, anlatmışlar. Onun güzelliğini, şıklığını öve öve bitirememişler. Külkedisi o gece hiç uyuyamamış. Bütün gece rüyasında Prens ile dans edip durmuş.

            Saray habercilerinin, cam ayakkabının ülkenin tüm genç kızlarına, tek tek giydirileceği haberi bütün genç kızları heyecanlandırmış. Ayakkabının ayağına olduğu kişi, ülkenin Prensesi olacakmış çünkü.

            Genç kızlar, ayakkabının ayaklarına olması için dua ediyor, ayaklarını türlü kremler sürüp, ayakları şişmesin diye yukarı kaldırıp öylece tutuyorlarmış. Saray habercileri, tek tek bütün evleri gezmeye başlamışlar ama ayakkabı hiçbir kızın ayağına olmuyormuş. Nihayet, Külkedisinin yaşadığı eve sıra gelmiş. Saray askerleri ev sahibini çağırmış ve ondan, evdeki tüm genç kızları oraya getirmesini istemiş.

            Saray askerleri gelmeden az önce üvey annesi Külkedisinin ayakkabıyı denemesini engellemek için, Külkedisini tavan arasındaki odasına kilitlemiş. Saray askerleri geldiğinde ise, kendi kızlarını çağırarak bu evde yaşayan genç kızların bunlar olduğunu söylemiş. Asker, ayakkabıyı kızlara giydirmeye çalışmış ama nafile. Askerler, ayakkabı bunlara uymadı diyerek evden çıkmak üzereyken, yukarıdan gelen bir ses işitmiş ve nereden geldiğini anlamak için yukarı çıkıp kapının kilidini açtığında, Külkedisini bulmuş. Hemen ayakkabıyı oracıkta denemiş. Ayakkabı şıp diye oluvermiş. Askerler tamam Prensesi bulduk diye bağırmışlar ve saraya müjdeyi verin diye seslenmişler.

            Külkedisi, ayakkabının diğer tekini de çıkarıp ayağına giymiş. Üvey annesi ve kardeşleri şaşkınlık ve kıskançlıktan dona kalmışken, saray askerleri ve yanındakiler Külkedisinin önünde saygıyla eğilip onu selamlamışlar. Haberi alan Prens hemen atına atlayıp, Külkedisinin evine gelmiş. Külkedisini görür görmez tanımış ve nihayet seni buldum, benimle evlenerek bundan böyle ülkemin ve benim Prensesim olur musun?  demiş. Külkedisi bu teklifi sevinçle kabul etmiş. Prensin kolunda evden çıkıp arabaya binerek, saraya doğru yola koyulmuş. Külkedisi bütün başından geçenleri anlatmış Prense. Prens, bundan böyle onu çok mutlu edeceğine, ömür boyu mutlu yaşayacaklarına dair söz vermiş.

            Günler ve geceler boyu süren bir düğünle evlenen Prens ve Sinderella çok mutlu yaşamışlar. Üvey annesini ve kardeşlerini affeden ama bir daha onları görmek istemeyen Sinderella, kendisine takılan Külkedisi ismini de unutmuş, gitmiş…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder