4 Temmuz 2013 Perşembe

SİHİRLİ PERUK

 
            Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Az demesi sevap çok demesi günahmış.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken ... Ülkenin birinde, garip bir Keloğlan’cık yaşarmış. Keloğlan’ın kendi garip olmaya garipmiş ama, hayalleri hiç de öyle değilmiş. O, dünya güzeliyle evlenmek istiyormuş.

            Bu arzusunu anacığına açmış:

-       Ana, beni dünya güzeliyle evlendir, demiş.

Anası:

-       Dünya güzelini unut oğulcuğum! Sana, kendine uygun bir kel kız buluruz, demiş.

            Bunun üzerine Keloğlan:

-       Demek, benim en büyük kusurum kel olmakmış ha? demiş üzüntüyle.

Keloğlan o günden sonra dünya güzelini unutmuş, kendi kelliğini düşünür olmuş:

-       Ne yapsam da bu kel kafamdan kurtulsam? Ben de herkes gibi sırma saçlı olsam,

saçlarım rüzgarlarda dalgalansa! O zaman anam gider, dünya güzelini ister. O da yok demez Ben de böylece muradıma ererim.

            Keloğlan’ın gündüz hayalinde, gece düşünde hep saçlı olmak varmış. Ne yer, ne içer; hep bunu düşünürmüş. Bu düşüncelerle günler geçmiş.

            Gecelerden bir gece… Keloğlan, yine aynı hayallerle uykuya dalmış. Az sonra, rüya görmeye başlamış. Rüyasına yaşlı bir adam girmiş. Yaşlı adam, Keloğlan’a üzüntüsünün sebebini sormuş:

            Keloğlan:

-       Dede, demiş. Sırma saçlı bir kafaya sahip olmak istiyorum!

Yaşlı adam:

-       Senin derdinin dermanı sihirli peruk, demiş. O da Kafdağı’ndadır.

Sabah olunca Keloğlan heyecanla uyanmış.

Anasına:

-       Ana, ben gidiyorum, hakkını helal et, demiş.

Anası telaş içinde:

-       Nereye oğlum? diye sormuş.

-       Rüyalarımın peşine…

-       Rüyalarının peşine mi? Ne rüyasıymış bu?

-       Sihirli Peruk.

-       Sihirli Peruk mu?

Keloğlan, gece rüyasında olan biteni anasına anlatmış.

Anası:

-       A kel oğlum, demiş. Şimdi de boş rüyaların ardına mı düşeceksin? demiş.

Keloğlan yalvarmış, yakarmış. Anasını razı ederek ondan yolculuk iznini almış.

Eline demir asa almış, ayağına demir çarık giymiş, yola çıkmış. Derelerden sel gibi,

tepelerden yel gibi geçmiş. Az gitmiş uz gitmiş, altı ay bir güz gitmiş. Sonunda kurak bir yere varmış. Keloğlan susamış. Çevreyi araştıran Keloğlan bir kuyu bulmuş. Biraz su içmek için eğilince kuyuda bir canavarın durduğunu görmüş:

-       Merhaba canavar kardeş! Kuyudan biraz su içebilir miyim? demiş.

-       Canavarda beni buradan çıkartırsan içebilirsin, yoksa işin zor, demiş.

Keloğlan, tekrar eğilmiş kuyuya:

-       Nasıl çıkartabilirim ki seni? diye sormuş canavara.

Keloğlan’a canavar:

-       Kuşağını sarkıt! Ben ona tutunur çıkarım, demiş.

Keloğlan, kuşağını sarkıtmış. Canavar, kuşağa tutunup yukarı çıkınca;

-       Sağ ol Keloğlan, gel seni bir kucaklayayım, demiş.

Canavar, bizimkini kuvvetlice kucaklarken; beni yanağımdan öper misin, demiş.

Keloğlan, yanağından öpünce canavar bir deve dönüşmüş. Meğer bir cadı, yıllar önce

bu devi canavara döndürmüş, Keloğlan, onu öpünce de sihir bozulmuş. Canavar Keoğlan’a:

            Teşekkür ederim Keloğlan. Ben iyi bir devim. Bana yapılan iyiliği karşılıksız bırakmam Ama önce senin susuzluğunu giderelim, karnımızı doyuralım, sonra konuşuruz demiş.

            Keloğlan, suyunu içmiş. Sonra dev ile birlikte karınlarını doyurmuşlar. Dev Keloğlan’a:

-       Sana nasıl yardımcı olabilirim? diye sormuş.

Keloğlan deve, sihirli peruktan bahsetmiş. Bunun üzerine dev:

-       Bin omzuma, seni göz açıp kapayana kadar, sihirli peruğa ulaştırayım, demiş.

Keloğlan, devin omzuna binmiş. Yola çıkmışlar. Dev kocaman adımlarıyla göl ve

ırmaklardan kolayca geçmiş. Sonunda bir sarayın yanına varmışlar. Dev, sarayı gösterip;

-       Keloğlan, demiş. Sihirli peruğun sahibi olan dev, bu sarayda oturur. Bütün gücü

saçındadır.Günün önemli bir bölümünü saçlarını tarayarak geçirir. Aynanın karşısına geçince dünya ile ilişkisi kesilir. Hiçbir şeyin farkına varamaz. O taranırken sen kolayca saraya girersin. Haydi yolun açık olsun! Benden buraya kadar. Bundan sonrası senin yeteneğine kalmış.

            Devden ayrılan Keloğlan, sarayın yanına gelmiş. Bir merdiven kurup çatıya çıkmış. Çatıdaki pencerelerden birini açmış. İçeriyi seyretmeye başlamış.

            O sırada dev, aynada sihirli peruğunu tarıyormuş. Gerçekten de çevresinde olan bitenden habersizmiş.

            Keloğlan sevinçle;

-       Yaşasın, demiş. İşim çok kolay olacak!

Keloğlan, pencereden kendisini aşağı bırakmış. Dev, daha ne olduğunu anlayamadan

Keloğlan bir kuş gibi süzülmüş. Elini atıp sihirli peruğu kapmış ve:

-       Çatıdan uçtum, peruğu kaptım! diye sevinç çığlığı atmış.

Sihirli peruğunu kaybeden devin hiçbir gücü kalmamış. Keloğlan’ın arkasından koşup

Yakalamayı bile düşünememiş. Hatta, kel kafası ortaya çıkınca çok utanmış, kaçıp ıssız bir köşeye saklanmış.

            Peruğu ele geçiren Keloğlan, hemen saraydan dışarı çıkmış. Aşağıda bekleyen uysal devin yanına varmış. Ona:

-       Sihirli peruğu kaptım dev amca, demiş. Şöyle bir takayım da bak bana!

-       Çok güzel oldun, demiş dev.

Sonra, Keloğlan, devin omzuna binmiş. Ülkesine dönmüş.

Artık lüle lüle saçların sahibi olan Keloğlan’ı hiç kimse tutamamış. Dünya güzeliyle

evlenip mutlu olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder