Parmak çocuk,
yedi kardeşin en küçüğüymüş. Sadece yaş olarak değil, boy olarak da küçükmüş. O
kadar küçükmüş ki, herkes onu “Parmak Çocuk” diye çağırırmış
Parmak Çocuk, çok fakir bir
ailedenmiş. Doğru dürüst ne oyuncakları varmış ne de üzerlerine giyecek
elbiseleri. Hatta bir gün, Parmak çocuk, annesi ile babasını, bu konu hakkında
konuşurlarken duymuş.
-
Artık
onlara bakamıyoruz…Dayanacak gücümüz kalmadı…
Duyduğu
bu sözler çok üzmüş Parmak Çocuğu. Hemen kardeşlerinin yanına
koşup, durumu
anlatmış.
-
Hep
beraber ormana gidelim. Kendi başımızın çaresine bakalım, hem belki,
bu yoksulluğa
da bir çare buluruz, demiş.
Böylece bütün kardeşler, başta
Parmak Çocuk olmak üzere düşmüşler orman yollarına. Uzun bir süre yürümüşler.
Yorgunluktan ve açlıktan, adım atacak halleri bile kalmamış.
Parmak Çocuk:
-
Hadi
biraz daha dayanın.Mutlaka buralarda birileri olmalı, deyip kardeşlerine
Güç vermeye
çalışıyormuş. Ancak, güneşin artık batıyor olması, onun da umudunu yitirmesine
neden olmuş.
Birden, karanlığın içinde bir ışık
görmüşler. Uzakta olmasına rağmen, bir evin varlığı, hepsini rahatlatmış. Ama
rahatlamaları, ancak evin sahibini görene kadar sürmüş. Çünkü, karşılarında hiç
görmedikleri kadar iri bir adam duruyormuş.
-
Bu
bir dev, demiş içlerinden biri.
Dev:
-
Haydi
içeri girin bakalım. Hem sizin ne işiniz var burada? diye sormuş.
Çocuklar
ne diyeceklerini bilememiş. Sadece “Kaybolduk” diyebilmişler. Onları
nazikçe içeri
davet eden dev, içeri girer girmez.
-
İşte
bu harika! demiş. Uzunca bir zaman için yemeğim hazır artık artık.
Çocuklar
önce bir şey anlamasalar da, sonunda bu koca devin, kendilerini teker
Teker
yiyeceğini anlamışlar.
Parmak Çocuk:
-
Sakin
olmalıyız, demiş. Bu gece bir şey anlamamış gibi davranalım. Karnımızı
Bir güzel
doyuralım. Sonra sabaha karşı kaçmak için bir fırsat kollayalım.
Parmak Çocuğun dediklerini yapmış
bütün kardeşleri. Karınları iyice doyunca, “Bizim uykumuz geldi” demişler, hep
bir ağızdan. Zaman gece yarısını geçince, Parmak Çocuk uyandırmış hepsini.
-
Haydi
gitme zamanı geldi!
Bizimkilerin
giderken çıkardıkları gürültü, devi bile uyandırmış. Apar topar dışarı
atmışlar
kendilerini. Ama bu kurtulmaları demek değilmiş elbette. Çünkü devin nefesini
arkalarında, sesini kulaklarında duyuyorlarmış.
Bir süre bizimkiler önde, dev arkada
sürmüş bu kovalamaca. Sonunda, dev ve koca gövdesi dayanamayıp bir ağaç gibi
devrilmiş yere.
Bunu fırsat bilen Parmak Çocuk,
devin ayakkabı bağlarını çözüvermiş bir çırpıda. Eğer devin ayakkabısı olmazsa,
çıplak ayakla onları takip edemeyeceğini düşünmüş. Ama bilmeden yaptığı bu iş,
bir büyünün bozulmasını sağlamış. Kötü kalpli büyücünün biri, yakışıklı prensi,
koca bir deve çeviren büyüsüymüş bu.
Genç prens, bir süre inanamamış
büyünün bozulduğuna. Sonra bakmış ki her şey yolunda;
-
Beni
bu büyüden kurtaran sizler, dileyin benden ne dilerseniz, demiş.
Parmak
Çocuk:
-
Biz
ve ailemiz çok fakiriz efendim, demiş. Babama bir iş verirseniz, çok büyük
İyilik yapmış
olursunuz bizlere.
Prens cebinden çıkardığı bir kese
altını uzatmış Parmak Çocuğa.
-
Artık
benim kardeşlerim sayılırsınız. Şimdilik bunu alın. Sonra da aileniz ile
Birlikte
gelip, sarayıma yerleşin.
Bu sözler, Parmak Çocuğu ve
kardeşlerini havalara uçurmuş. Bu güzelim haberi anne ve babalarıyla paylaşmak
için hemen evlerinin yolunu tutmuşlar. Ve o günden sonra hep birlikte çok mutlu
bir şekilde yaşamışlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder