Bir varmış,
bir yokmuş… Taştan bir kulübede oğluyla birlikte yaşayan, yoksul bir dul kadın
varmış. Tek servetleri bir süt ineğiymiş. İnek yaşlanınca, kadın oğlunu onu
satmaya göndermiş. Çocuğun yolda karşılaştığı tuhaf biri, ”İneğe karşılık, sana
beş tane sihirli fasulye veririm!” diye teklifte bulunmuş. Çocuk, uzun süre
tereddüt ettikten sonra, bu fırsatın kaçırmak istemeyip teklifi kabul etmiş.
Eve döndüğünde, öfkeden çılgına
dönen annesi onu güzelce azarlamış:
-
Akılsız çocuk, ne yaptın? Kazanacağımız parayla
yeni bir buzağı alacaktık. Artık hiç
bir şeyimiz
yok, eskisinden daha fakiriz.
Yaptığından utanan oğlu, orada
öylece duruyormuş. “ Yalnızca zavallı bir ahmak bir ineği beş fasulye tanesiyle
değiştirir” diye bağırmaya devam etmiş kızgın olan annesi. Sonra, öfkeye
kapılıp beş fasulye tanesini de kaptığı gibi pencereden aşağı atmış. Çocuğu da
akşam yemeği yedirmeden yatağına göndermiş.
Ertesi sabah, çocuk evden
çıkarken olağanüstü bir sürprizle karşılaşmış: Gece boyunca, evlerinin dibinde
neredeyse bulutlara değecek yükseklikte dev bir fasulye bitkisi büyümüş. Demek
fasulyeler gerçekten sihirliymiş, diye düşünmüş çocuk. Merakla bitkiye
tırmanmış ve tepeye varınca kendini bulutların üzerinde bulmuş. Çevresine
bakınırken, ileride gri taşlardan yapılma bir şato görmüş. Acaba şurada kim
oturuyor, diye sormuş kendi kendine şaşkınlıkla. Şatoya giden bir patikanın
olduğunu görünce daha da şaşırmış. İlk adımı korkarak atmış. Bulutların
ağırlığını kaldırabildiğini görünce merakla ilerlemiş.
Kocaman, kapalı bir kapının
önüne gelmiş. Birkaç kez vurmuş, ama açan olmamış kapıyı
Dikkat
edince, kapının aslında aralık olduğunu fark etmiş. Büyük güç harcayarak demir
kapıyı kımıldatmayı başarmış ve kapı gıcırdayarak açılmış.
-
Burada ne arıyorsun? Diye sormuş, gürleyen bir
ses.
Çocuğun karşısında, onu tepeden
tırnağa süzen, kocaman Dev Ana duruyormuş. Çocuk
güçlükle
yanıt verebilmiş:
-
Kayboldum, yiyecek bir şeyiniz var mı? Çok Açım!
Dev kadının hiç çocuğu yokmuş,
karşısındakinin bir çocuk olduğunu görünce sakinlemiş.
-
Çabuk içeri gir, sana bir tas süt vereceğim! Ama
dikkat et; kocam olan Dev, çocukları
yer. O
gelirse saklan!
Çocuk korkudan titreyerek içeri
girmiş. Süt güzelmiş. Çocuk, kocaman tastaki sütü bitirir bitirmez büyük bir
gürültü duymuş. Dev eve dönüyormuş.
-
Burada küçük çocuk kokusu alıyorum! diye
bağırmış Dev.
-
Çabuk saklan! Diye fısıldamış Dev Ana, çocuğu
mutfaktaki fırının içine iterek.
-
Bu oda da bir çocuk mu vardı? Diye sormuş Dev,
şüpheyle havayı koklamış. Çocuk,
Diye
tekrarlamış, Dev Ana:
-
Zaten her yerde çocuk olduğunu sanıyorsun. Otur
da akşam yemeğini hazırlayayım.
Dev, homurdanarak kendine bir
maşrapa şarap doldurmuş. Yemeğini yerken de içmeye
Devam etmiş.
Sonra da hazinesindeki paraları tekrar tekrar saymış ve ayakları masanın
üzerinde uyuyakalmış. Bir süre sonra, şato devin horultusuyla sarsılmaya
başlamış. Dev Ana, yatağı hazırlamaya gitmiş. Bu sırada, fırından sessizce
çıkan çocuk, masanın üzerindeki paraları görmüş Birazını bir keseye doldurup
hiç gürültü etmeden oradan kaçmış.
-
Umarım beni görmez, yoksa afiyetle yer, diyormuş
kendi kendine.
Takip edilme korkusu ve zengin olma
heyecanı kalbinin daha hızlı atmasına ve daha hızlı
Koşmasına
neden oluyormuş. Bulutların üzerinden hızla geçip dev fasulyenin tepesine
varınca, hızla aşağı inmiş.
Ayağını yere basar basmaz,
annesinin onu beklediğini görmüş. Zavallı kadın oğlu ortadan kaybolduğu için
çok üzgünmüş. Bu olağanüstü bitkiyi görünce korkuya kapılmış. Ama oğlunun
aşağıya inişi ve zafer kazanmış gibi para dolu keseyi sallayışının ardından,
kadıncağız duygulanıp ağlamaya başlamış.
Bu saate kadar neredeydin? Beni
korkudan öldürmek mi istiyorsun? Bu bitki de neyin nesi? Çocuk neşeyle
annesinin sözünü kesmiş, keseyi kadının önüne boşaltmış:
-
Bak, ineğimizi sihirli fasulyelerle
değiştirmekle iyi etmişim! Dur sana anlatayım...
demiş ve
bütün olup biteni birer birer anlatmış.
Sonraki günlerde, kadıncağızın
yoksul evinin görünümü tamamen değişmiş. O altın paralarla bir çok eksiklerini
almışlar. Çocuk ve annesi artık çok mutluymuş. Ama zamanla paralar bitmiş. Bunun
üzerine çocuk, bulutların üzerindeki şatoya tekrar gitmeye karar vermiş. Bu kez
gizlice mutfağa kadar gitmiş ve fırına saklanmış. Az sonra Dev gelmiş ve evde
dolanmaya başlamış.
-
Hissediyorum, burada küçük çocuk kokusu var,
demiş Dev, karısına.
Kadın kimsenin içeri girdiğini
görmediğinden, bu sözlere hiç önem vermemiş. Yemekten
Sonra Dev,
masanın üzerine altın yumurtlayan bir tavuk koymuş. Çocuk fırının içinden bu
mucizeyi görmüş. Dev’in uyumasını beklemiş ve dışarı çıkıp tavuğu kaptığı gibi
kaçmaya başlamış. Ama tavuğun gıdaklamaları Dev’i uyandırmış. “Hırsız var!
Hırsız Var!” diye şatodan bağırdığı duyuluyormuş. Ama artık çocuk çok
uzaktaymış. Ağacın dibine vardığında, annesi yine endişe içinde onu bekler
bulmuş:
-
Yalnızca bir tavuk mu çaldın? Diye sormuş, hayal
kırıklığına uğrayan annesi.
Ama çocuk evin önündeki harman
yerine koşmuş. Bekle de gör, demiş. Tavuk, yeni
Sahipleri
için bir altın yumurta yumurtlamış.
Artık zengin olmuşlar. Evleri
kısa zamanda tamamen değişmiş. İşçiler çatıyı onarıyor, eve odalar ve mermer
kolonlar ekliyor, harıl harıl çalışıyorlarmış. Sonra tablolar, halılar, değerli
mobilyalar, aynalar ve bir sürü şey gelmiş. Böylece sefalet içindeki ev,
görkemli bir konuta dönüşmüş. Çocuk ve annesi yoksulluk çektikleri onca yılı
unutmuşlar, evleri herkese açıkmış ve her gelene büyük konukseverlik
gösteriyorlarmış. Ama zenginlik her zaman mutlu olmaya yetmiyormuş.
Çok geçmeden, çocuğun annesi
hastalanmış, ya da öyle görünüyormuş. Onu kontrol etmesi için gelen doktorların
hiçbiri kadıncağızın nesi olduğunu anlamamışlar. Kadın üzgünmüş. Giderek daha
az yemek yiyormuş, çevresindeki hiçbir şeye ilgi duymuyor gibiymiş. Ender
olarak, yalnızca oğlu yakındaysa gülümsüyormuş. Çocuk onu teselli etmeye
çalışıyormuş, ancak hiçbir şey kadıncağızın hayattan yavaş yavaş uzaklaşmasına
engel olmayacak gibiymiş. Sirkin en ünlü palyaçolarının bile yaptıkları
şakalara karşılık tek elde ettikleri neşesiz bir selamlama olmuş.
Çocuk ümitsizlik içindeymiş, ne
yapması gerektiğini bilmiyormuş. Tavuğun yumurtladığı altın yumurtalar,
annesini iyileştirmeye yetmiyormuş. O zaman aklına bir fikir gelmiş. ”Ya yine
Dev’e gidersem, belki o şatoda işime yarayacak bir ilaç bulabilirim.” Ama devin
kocaman ellerini ve geniş ağzını hatırlayınca tüyleri diken diken oldu.
Sonunda, annesine yardım edebileceği düşüncesiyle yeniden denemeye karar
vermiş. Bir akşam cesaretini toplayıp yeniden dev fasulyeye tırmanmış.
Bu kez şatoya açık bulduğu bir
pencereden girmiş. Karanlıkta mutfağa kadar ilerlemiş, kocaman bir tencerenin
içine saklanıp ertesi güne dek orada kalmış. Kahvaltıdan sonra, Dev gidip bir
sihirli harp getirmiş. Bu müzik aleti, muhteşem şarkılar söylüyormuş. Dev bu
güzel müziğin etkisiyle uyuyakalmış. Çocuk gizlendiği yerden onu dinliyormuş.
En sonunda devin horladığını duyup tencerenin kapağını kaldırmış ve mucize
müzik aletini görmüş. Altından bir harpmış bu. Yavaşça masaya tırmanmış ve
sıkıca kavradığı harple birlikte koşarak kaçmaya başlamış. Ama müzik aleti
bağırarak devi uyandırmış.
-
Sahip! Sahip! Uyan! Hırsızın teki beni
götürüyor!
Dev sıçrayarak uyanmış, bir an neler
olup bittiğini anlayamamış. Sonra çocuğun peşine
Düşmüş.
Çocuk olabildiğince hızlı koşuyormuş, ama harp sahibini çağırmaya devam
ediyormuş.
“Sus, sus
benim için şarkı söylemek daha çok hoşuna gidecek” demiş çocuk soluk soluğa
koşup dururken. Sonunda çocuk, dev fasulye yapraklarının bulutlar arasından
çıkıp sık bir bitki örtüsü oluşturduğu yere varmış. Hemen fasulyenin gövdesini
bulup hiç gürültü etmeden aşağıya kaymış. Neyse ki harp bu kez sessiz kalmış.
Fasulyenin gövdesinden aşağı indiğini Dev görse felaket olurmuş. Ayağı yere bastığında
annesine seslenmiş.
-
Bak sana ne getirdim!
Harpın tatlı sesi tıpkı bir büyü
gibi annesini mutlulukla güldürmüş. Ama yukarıda biri
daha bu
büyülü sesi dinliyormuş. Çocuk dev fasulye bitkisinin olağanüstü bir ağırlık
altında sarsıldığını dehşet içinde fark etmiş. Harpı hemen sakla ve bana hemen
bir balta bul, Dev aşağı inmeden bitkiyi kesmem gerek, demiş annesine. O sırada,
dev çizmeler görünmeye başlamış bile. Hemen sonra, bitki korkunç bir gürültüyle,
üzerindeki devi de sürükleyerek, yakındaki bir uçuruma devrilmiş.
Şatodaki Dev Ana kocasına ne
olduğunu asla öğrenememiş. Çocuk da artık korkacak bir şey olmadığına ikna
olmuş. Sihirli harp annesinin üzüntüsünü giderdiği için kadıncağız yeniden
neşeli ve mutluymuş. Tavuk her gün bir altın yumurtlamaya devam ediyormuş.
Çocuk o sihirli fasulyeleri kabul ettiğinden beri ne kadar çok değişiklik
olmuş. Onun cesareti ve kurnazlığı olmasa asla bu kadar mutlu olamazlarmış…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder