27 Temmuz 2013 Cumartesi

SİHİRLİ FASULYE


               Bir varmış, bir yokmuş… Taştan bir kulübede oğluyla birlikte yaşayan, yoksul bir dul kadın varmış. Tek servetleri bir süt ineğiymiş. İnek yaşlanınca, kadın oğlunu onu satmaya göndermiş. Çocuğun yolda karşılaştığı tuhaf biri, ”İneğe karşılık, sana beş tane sihirli fasulye veririm!” diye teklifte bulunmuş. Çocuk, uzun süre tereddüt ettikten sonra, bu fırsatın kaçırmak istemeyip teklifi kabul etmiş.

                Eve döndüğünde, öfkeden çılgına dönen annesi onu güzelce azarlamış:

-          Akılsız çocuk, ne yaptın? Kazanacağımız parayla yeni bir buzağı alacaktık. Artık hiç

bir şeyimiz yok, eskisinden daha fakiriz.

                Yaptığından utanan oğlu, orada öylece duruyormuş. “ Yalnızca zavallı bir ahmak bir ineği beş fasulye tanesiyle değiştirir” diye bağırmaya devam etmiş kızgın olan annesi. Sonra, öfkeye kapılıp beş fasulye tanesini de kaptığı gibi pencereden aşağı atmış. Çocuğu da akşam yemeği yedirmeden yatağına göndermiş.

                Ertesi sabah, çocuk evden çıkarken olağanüstü bir sürprizle karşılaşmış: Gece boyunca, evlerinin dibinde neredeyse bulutlara değecek yükseklikte dev bir fasulye bitkisi büyümüş. Demek fasulyeler gerçekten sihirliymiş, diye düşünmüş çocuk. Merakla bitkiye tırmanmış ve tepeye varınca kendini bulutların üzerinde bulmuş. Çevresine bakınırken, ileride gri taşlardan yapılma bir şato görmüş. Acaba şurada kim oturuyor, diye sormuş kendi kendine şaşkınlıkla. Şatoya giden bir patikanın olduğunu görünce daha da şaşırmış. İlk adımı korkarak atmış. Bulutların ağırlığını kaldırabildiğini görünce merakla ilerlemiş.

                Kocaman, kapalı bir kapının önüne gelmiş. Birkaç kez vurmuş, ama açan olmamış kapıyı

Dikkat edince, kapının aslında aralık olduğunu fark etmiş. Büyük güç harcayarak demir kapıyı kımıldatmayı başarmış ve kapı gıcırdayarak açılmış.

-          Burada ne arıyorsun? Diye sormuş, gürleyen bir ses.

Çocuğun karşısında, onu tepeden tırnağa süzen, kocaman Dev Ana duruyormuş. Çocuk

güçlükle yanıt verebilmiş:

-          Kayboldum, yiyecek bir şeyiniz var mı? Çok Açım!

Dev kadının hiç çocuğu yokmuş, karşısındakinin bir çocuk olduğunu görünce sakinlemiş.

-          Çabuk içeri gir, sana bir tas süt vereceğim! Ama dikkat et; kocam olan Dev, çocukları

yer. O gelirse saklan!

                Çocuk korkudan titreyerek içeri girmiş. Süt güzelmiş. Çocuk, kocaman tastaki sütü bitirir bitirmez büyük bir gürültü duymuş. Dev eve dönüyormuş.

-          Burada küçük çocuk kokusu alıyorum! diye bağırmış Dev.

-          Çabuk saklan! Diye fısıldamış Dev Ana, çocuğu mutfaktaki fırının içine iterek.

-          Bu oda da bir çocuk mu vardı? Diye sormuş Dev, şüpheyle havayı koklamış. Çocuk,

Diye tekrarlamış, Dev Ana:

-          Zaten her yerde çocuk olduğunu sanıyorsun. Otur da akşam yemeğini hazırlayayım.

Dev, homurdanarak kendine bir maşrapa şarap doldurmuş. Yemeğini yerken de içmeye

Devam etmiş. Sonra da hazinesindeki paraları tekrar tekrar saymış ve ayakları masanın üzerinde uyuyakalmış. Bir süre sonra, şato devin horultusuyla sarsılmaya başlamış. Dev Ana, yatağı hazırlamaya gitmiş. Bu sırada, fırından sessizce çıkan çocuk, masanın üzerindeki paraları görmüş Birazını bir keseye doldurup hiç gürültü etmeden oradan kaçmış.

-          Umarım beni görmez, yoksa afiyetle yer, diyormuş kendi kendine.

Takip edilme korkusu ve zengin olma heyecanı kalbinin daha hızlı atmasına ve daha hızlı

Koşmasına neden oluyormuş. Bulutların üzerinden hızla geçip dev fasulyenin tepesine varınca, hızla aşağı inmiş.

                Ayağını yere basar basmaz, annesinin onu beklediğini görmüş. Zavallı kadın oğlu ortadan kaybolduğu için çok üzgünmüş. Bu olağanüstü bitkiyi görünce korkuya kapılmış. Ama oğlunun aşağıya inişi ve zafer kazanmış gibi para dolu keseyi sallayışının ardından, kadıncağız duygulanıp ağlamaya başlamış.

                Bu saate kadar neredeydin? Beni korkudan öldürmek mi istiyorsun? Bu bitki de neyin nesi? Çocuk neşeyle annesinin sözünü kesmiş, keseyi kadının önüne boşaltmış:

-          Bak, ineğimizi sihirli fasulyelerle değiştirmekle iyi etmişim! Dur sana anlatayım...

demiş ve bütün olup biteni birer birer anlatmış.

                Sonraki günlerde, kadıncağızın yoksul evinin görünümü tamamen değişmiş. O altın paralarla bir çok eksiklerini almışlar. Çocuk ve annesi artık çok mutluymuş. Ama zamanla paralar bitmiş. Bunun üzerine çocuk, bulutların üzerindeki şatoya tekrar gitmeye karar vermiş. Bu kez gizlice mutfağa kadar gitmiş ve fırına saklanmış. Az sonra Dev gelmiş ve evde dolanmaya başlamış.

-          Hissediyorum, burada küçük çocuk kokusu var, demiş Dev, karısına.

Kadın kimsenin içeri girdiğini görmediğinden, bu sözlere hiç önem vermemiş. Yemekten

Sonra Dev, masanın üzerine altın yumurtlayan bir tavuk koymuş. Çocuk fırının içinden bu mucizeyi görmüş. Dev’in uyumasını beklemiş ve dışarı çıkıp tavuğu kaptığı gibi kaçmaya başlamış. Ama tavuğun gıdaklamaları Dev’i uyandırmış. “Hırsız var! Hırsız Var!” diye şatodan bağırdığı duyuluyormuş. Ama artık çocuk çok uzaktaymış. Ağacın dibine vardığında, annesi yine endişe içinde onu bekler bulmuş:

-          Yalnızca bir tavuk mu çaldın? Diye sormuş, hayal kırıklığına uğrayan annesi.

Ama çocuk evin önündeki harman yerine koşmuş. Bekle de gör, demiş. Tavuk, yeni

Sahipleri için bir altın yumurta yumurtlamış.

                Artık zengin olmuşlar. Evleri kısa zamanda tamamen değişmiş. İşçiler çatıyı onarıyor, eve odalar ve mermer kolonlar ekliyor, harıl harıl çalışıyorlarmış. Sonra tablolar, halılar, değerli mobilyalar, aynalar ve bir sürü şey gelmiş. Böylece sefalet içindeki ev, görkemli bir konuta dönüşmüş. Çocuk ve annesi yoksulluk çektikleri onca yılı unutmuşlar, evleri herkese açıkmış ve her gelene büyük konukseverlik gösteriyorlarmış. Ama zenginlik her zaman mutlu olmaya yetmiyormuş.

                Çok geçmeden, çocuğun annesi hastalanmış, ya da öyle görünüyormuş. Onu kontrol etmesi için gelen doktorların hiçbiri kadıncağızın nesi olduğunu anlamamışlar. Kadın üzgünmüş. Giderek daha az yemek yiyormuş, çevresindeki hiçbir şeye ilgi duymuyor gibiymiş. Ender olarak, yalnızca oğlu yakındaysa gülümsüyormuş. Çocuk onu teselli etmeye çalışıyormuş, ancak hiçbir şey kadıncağızın hayattan yavaş yavaş uzaklaşmasına engel olmayacak gibiymiş. Sirkin en ünlü palyaçolarının bile yaptıkları şakalara karşılık tek elde ettikleri neşesiz bir selamlama olmuş.

                Çocuk ümitsizlik içindeymiş, ne yapması gerektiğini bilmiyormuş. Tavuğun yumurtladığı altın yumurtalar, annesini iyileştirmeye yetmiyormuş. O zaman aklına bir fikir gelmiş. ”Ya yine Dev’e gidersem, belki o şatoda işime yarayacak bir ilaç bulabilirim.” Ama devin kocaman ellerini ve geniş ağzını hatırlayınca tüyleri diken diken oldu. Sonunda, annesine yardım edebileceği düşüncesiyle yeniden denemeye karar vermiş. Bir akşam cesaretini toplayıp yeniden dev fasulyeye tırmanmış.

                Bu kez şatoya açık bulduğu bir pencereden girmiş. Karanlıkta mutfağa kadar ilerlemiş, kocaman bir tencerenin içine saklanıp ertesi güne dek orada kalmış. Kahvaltıdan sonra, Dev gidip bir sihirli harp getirmiş. Bu müzik aleti, muhteşem şarkılar söylüyormuş. Dev bu güzel müziğin etkisiyle uyuyakalmış. Çocuk gizlendiği yerden onu dinliyormuş. En sonunda devin horladığını duyup tencerenin kapağını kaldırmış ve mucize müzik aletini görmüş. Altından bir harpmış bu. Yavaşça masaya tırmanmış ve sıkıca kavradığı harple birlikte koşarak kaçmaya başlamış. Ama müzik aleti bağırarak devi uyandırmış.

-          Sahip! Sahip! Uyan! Hırsızın teki beni götürüyor!

Dev sıçrayarak uyanmış, bir an neler olup bittiğini anlayamamış. Sonra çocuğun peşine

Düşmüş. Çocuk olabildiğince hızlı koşuyormuş, ama harp sahibini çağırmaya devam ediyormuş.

“Sus, sus benim için şarkı söylemek daha çok hoşuna gidecek” demiş çocuk soluk soluğa koşup dururken. Sonunda çocuk, dev fasulye yapraklarının bulutlar arasından çıkıp sık bir bitki örtüsü oluşturduğu yere varmış. Hemen fasulyenin gövdesini bulup hiç gürültü etmeden aşağıya kaymış. Neyse ki harp bu kez sessiz kalmış. Fasulyenin gövdesinden aşağı indiğini Dev görse felaket olurmuş. Ayağı yere bastığında annesine seslenmiş.

-          Bak sana ne getirdim!

Harpın tatlı sesi tıpkı bir büyü gibi annesini mutlulukla güldürmüş. Ama yukarıda biri

daha bu büyülü sesi dinliyormuş. Çocuk dev fasulye bitkisinin olağanüstü bir ağırlık altında sarsıldığını dehşet içinde fark etmiş. Harpı hemen sakla ve bana hemen bir balta bul, Dev aşağı inmeden bitkiyi kesmem gerek, demiş annesine. O sırada, dev çizmeler görünmeye başlamış bile. Hemen sonra, bitki korkunç bir gürültüyle, üzerindeki devi de sürükleyerek, yakındaki bir uçuruma devrilmiş.

                Şatodaki Dev Ana kocasına ne olduğunu asla öğrenememiş. Çocuk da artık korkacak bir şey olmadığına ikna olmuş. Sihirli harp annesinin üzüntüsünü giderdiği için kadıncağız yeniden neşeli ve mutluymuş. Tavuk her gün bir altın yumurtlamaya devam ediyormuş. Çocuk o sihirli fasulyeleri kabul ettiğinden beri ne kadar çok değişiklik olmuş. Onun cesareti ve kurnazlığı olmasa asla bu kadar mutlu olamazlarmış…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder