Bir zamanlar Çin’de bir imparator
yaşarmış. İmparatorun dünyaca ünlü bir sarayı varmış. Sarayın bahçesi çok
görkemli ve büyükmüş. O kadar büyükmüş ki sınırlarını bilen azmış. Bahçenin bir
tarafı büyük bir ormanmış. Ormanda hiçbir yerde eşi olmayan ağaçlar bulunurmuş.
Her tarafı renk renk çiçeklerle bezeliymiş. İçinde pek çok türde hayvan
barınırmış. Bu ormanda bir de bülbül yaşıyormuş.
Bülbül, kül rengi, küçücük bir
kuşmuş. Ama sesi ormanı çınlatıyormuş. Herkes bülbülün sesine hayranmış. Dinleyen,
bir daha dinlemek istiyormuş. Balıkçılar, onu dinlerken zamanın nasıl anlamıyorlarmış.
Başka ülkelerde yaşayanlar bile onu
dinlemeye geliyorlarmış. Zamanla bülbülün ünü her yere yayılmış. Bülbülle ilgili öyküler anlatılmış, kitaplar
yazılmış. Bu kitaplardan biri de imparatorun eline geçmiş. İmparator kitabı
okumuş. Bülbülü çok merak etmiş. Onu görmek, dinlemek istemiş.
İmparator hemen vezirini çağırmış:
-
Bana,
o bülbülü bulup getirin, demiş.
Akşama
kadar onu görmek istiyorum.
Vezir,
bülbülü nerede bulacağını bilmiyormuş. Sarayda gördüğü herkese sormuş.
Ama hiç
kimse, bülbülün yerini bilmiyormuş. Görevliler, güzel sesli kuşu aramaya
başlamışlar. Koridorları, salonları, odaları tek tek aramışlar. Fakat bülbülden
en ufak bir iz yokmuş. Herkes birbirine soruyormuş.
Vezir umutsuzluğa kapılmaya
başlamış. Nerdeyse akşam olmak üzereymiş. O sırada yanına küçük bir kız gelmiş.
Küçük kız, bülbülün nerde olduğunu
biliyormuş. Veziri ve adamlarını bülbülün yanına götürmüş.
Küçük kız bülbülün yanına gitmiş.
Vezir ve yardımcıları biraz geride beklemiş. Bülbül, küçük kızı tanımıyormuş.
Onu görünce çok sevinmiş. Ama diğerlerini fark edince ürkmüş. Ağacın üst
dallarından birine konmuş. Küçük kız yanındakilere sessiz olmalarını söylemiş.
Vezir çok şaşırmış. Bülbülün büyük,
gösterişli bir kuş olduğunu sanıyormuş. Oysa dalda küçücük, basit bir kuş
duruyormuş.
Bülbül şarkı söylemeye başlamış.
Vezir, bülbülün sesine hayran olmuş. İlk kez böyle güzel bir ses duyuyormuş.
Bülbüle rica etmiş.
-
İmparator
sesinizin güzelliğini işitmiş. Sizi mutlaka dinlemek istiyor, demiş.
Bülbül,
Küçük kızın omzuna konmuş. Birlikte saraya gitmişler.
Bülbül
sarayda şarkı söylemeye başlamış.Şarkısını bitirdiğinde herkes onu alkışlamış
İmparator da
bülbülün sesine hayran olmuş. Onun hep yanında kalmasını istemiş. Bülbül bunu
kabul etmiş. Sarayda imparatorla birlikte yaşamaya başlamış.
Bülbül birbirinden güzel şarkılar
söylüyormuş. Sarayda yaşayanlar, onu dinlemeye doyamıyorlarmış.
Aradan aylar geçmiş. Bir gün
imparatora bir hediye gelmiş. Hediye kutusunu açmışlar. Kutunun içinden oyuncak
bir bülbül çıkmış. Her tarafı değerli taşlarla süslüymüş. Kurulunca canlı gibi
ötüyormuş. İmparator, bu hediyeyi çok beğenmiş.
İmparator bütün zamanını oyuncak
bülbülle geçirmeye başlamış. Çok geçmeden gerçek bülbülü unutmuş. Onu dinlemez
olmuş.
Gerçek bülbül buna çok üzülmüş.
Sarayda ayrılmış. Ormana dönmüş.
Uzunca bir süre geçmiş. Günün
birinde oyuncak bülbül bozulmuş. Çok çalışmaktan bazı önemli parçaları
arızalanmış. Kimse onu tamir etmeyi başaramamış.
Bir süre sonra imparator
hastalanmış. Yataklara düşmüş. Oyuncak bülbül artık çalışmıyormuş. İmparator,
gerçek bülbülü çok özlemiş. Yattığı yerde hep onu sayıklamaya başlamış.
Bülbül, imparatorun hasta olduğunu
öğrenmiş. Hemen onun penceresine gitmiş. Ötmeye başlamış. İmparator, bülbülün
sesini duyunca gözlerini açmış. Onu karşısında görünce çok sevinmiş. Bülbül
günlerce imparatorun başında şarkı söylemiş.
İmparator sonunda iyileşmiş.
Bülbülüne kavuştuğu için çok mutluymuş.
-
Affet
beni sevgili bülbülüm, demiş. Artık seni hiç bırakmayacağım. Senden başka
kimseyi
dinlemeyeceğim.
Bülbül de buna çok sevinmiş. Uzun
yıllar imparatora en güzel şarkılarını söylemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder