26 Haziran 2013 Çarşamba

BÜLBÜL


            Bir zamanlar Çin’de bir imparator yaşarmış. İmparatorun dünyaca ünlü bir sarayı varmış. Sarayın bahçesi çok görkemli ve büyükmüş. O kadar büyükmüş ki sınırlarını bilen azmış. Bahçenin bir tarafı büyük bir ormanmış. Ormanda hiçbir yerde eşi olmayan ağaçlar bulunurmuş. Her tarafı renk renk çiçeklerle bezeliymiş. İçinde pek çok türde hayvan barınırmış. Bu ormanda bir de bülbül yaşıyormuş.
            Bülbül, kül rengi, küçücük bir kuşmuş. Ama sesi ormanı çınlatıyormuş. Herkes bülbülün sesine hayranmış. Dinleyen, bir daha dinlemek istiyormuş. Balıkçılar, onu dinlerken zamanın nasıl anlamıyorlarmış.
            Başka ülkelerde yaşayanlar bile onu dinlemeye geliyorlarmış. Zamanla bülbülün ünü her yere yayılmış.  Bülbülle ilgili öyküler anlatılmış, kitaplar yazılmış. Bu kitaplardan biri de imparatorun eline geçmiş. İmparator kitabı okumuş. Bülbülü çok merak etmiş. Onu görmek, dinlemek istemiş.
            İmparator hemen vezirini çağırmış:
-       Bana, o bülbülü bulup getirin, demiş.
Akşama kadar onu görmek istiyorum.
Vezir, bülbülü nerede bulacağını bilmiyormuş. Sarayda gördüğü herkese sormuş.
Ama hiç kimse, bülbülün yerini bilmiyormuş. Görevliler, güzel sesli kuşu aramaya başlamışlar. Koridorları, salonları, odaları tek tek aramışlar. Fakat bülbülden en ufak bir iz yokmuş. Herkes birbirine soruyormuş.
            Vezir umutsuzluğa kapılmaya başlamış. Nerdeyse akşam olmak üzereymiş. O sırada yanına küçük bir kız gelmiş.
            Küçük kız, bülbülün nerde olduğunu biliyormuş. Veziri ve adamlarını bülbülün yanına götürmüş.
            Küçük kız bülbülün yanına gitmiş. Vezir ve yardımcıları biraz geride beklemiş. Bülbül, küçük kızı tanımıyormuş. Onu görünce çok sevinmiş. Ama diğerlerini fark edince ürkmüş. Ağacın üst dallarından birine konmuş. Küçük kız yanındakilere sessiz olmalarını söylemiş.
            Vezir çok şaşırmış. Bülbülün büyük, gösterişli bir kuş olduğunu sanıyormuş. Oysa dalda küçücük, basit bir kuş duruyormuş.
            Bülbül şarkı söylemeye başlamış. Vezir, bülbülün sesine hayran olmuş. İlk kez böyle güzel bir ses duyuyormuş. Bülbüle rica etmiş.
-       İmparator sesinizin güzelliğini işitmiş. Sizi mutlaka dinlemek istiyor, demiş.
Bülbül, Küçük kızın omzuna konmuş. Birlikte saraya gitmişler.
Bülbül sarayda şarkı söylemeye başlamış.Şarkısını bitirdiğinde herkes onu alkışlamış
İmparator da bülbülün sesine hayran olmuş. Onun hep yanında kalmasını istemiş. Bülbül bunu kabul etmiş. Sarayda imparatorla birlikte yaşamaya başlamış.
            Bülbül birbirinden güzel şarkılar söylüyormuş. Sarayda yaşayanlar, onu dinlemeye doyamıyorlarmış.
            Aradan aylar geçmiş. Bir gün imparatora bir hediye gelmiş. Hediye kutusunu açmışlar. Kutunun içinden oyuncak bir bülbül çıkmış. Her tarafı değerli taşlarla süslüymüş. Kurulunca canlı gibi ötüyormuş. İmparator, bu hediyeyi çok beğenmiş.
            İmparator bütün zamanını oyuncak bülbülle geçirmeye başlamış. Çok geçmeden gerçek bülbülü unutmuş. Onu dinlemez olmuş.
            Gerçek bülbül buna çok üzülmüş. Sarayda ayrılmış. Ormana dönmüş.
            Uzunca bir süre geçmiş. Günün birinde oyuncak bülbül bozulmuş. Çok çalışmaktan bazı önemli parçaları arızalanmış. Kimse onu tamir etmeyi başaramamış.
            Bir süre sonra imparator hastalanmış. Yataklara düşmüş. Oyuncak bülbül artık çalışmıyormuş. İmparator, gerçek bülbülü çok özlemiş. Yattığı yerde hep onu sayıklamaya başlamış.
            Bülbül, imparatorun hasta olduğunu öğrenmiş. Hemen onun penceresine gitmiş. Ötmeye başlamış. İmparator, bülbülün sesini duyunca gözlerini açmış. Onu karşısında görünce çok sevinmiş. Bülbül günlerce imparatorun başında şarkı söylemiş.
            İmparator sonunda iyileşmiş. Bülbülüne kavuştuğu için çok mutluymuş.
-       Affet beni sevgili bülbülüm, demiş. Artık seni hiç bırakmayacağım. Senden başka
kimseyi dinlemeyeceğim.
            Bülbül de buna çok sevinmiş. Uzun yıllar imparatora en güzel şarkılarını söylemiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder