16 Temmuz 2013 Salı

KAHRAMAN TERZİ


Vaktiyle bir köyde bir terzi yaşardı. Günleri dikiş dikmekle geçerdi. Bir gün dikiş dikerken yanındaki bal tabağına bir süre sinek kondu. Sineklere öyle kızdı ki, elindeki bir bez parçasını, sineklerin üstüne savurdu. Hepsi de bal tabağına yapışıp kaldılar. Terzi bir de saydı ki tam kırk tane sinek ölmüş. ”Ne kadar güçlü bir adamım.” diye düşündü.

            Bir kumaş parçasından kuşak dikti. Kuşağına da “Bir vuruşta, kırk ölü…” yazdı, beline bağladı. “Buralarda durmak artık bana göre değil, dünyayı dolaşayım, kötülerle savaşayım…” deyip yola çıktı.

            Çok sevdiği kuşunu bir cebine koydu. Bir cebine de bir kalıp peynir koydu. Düştü yollara. Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti. Yolu bir dağa vardı. Dağın tepesinde koca bir ev, evin önünde de bir dev oturuyordu. Devin yanına varıp selam verdi.

-       Merhaba dev bey!

-       Merhaba küçük adam! Hangi cesaretle benimle konuşursun? Sen kimsin ki?

-       Olur mu? Şu kuşağımdaki yazıyı okusana…

Dev yazıyı okuyunca gözleri fal taşı gibi açıldı:

-       Bir vuruşta kırık ölü mü dedin! Hadi canım sen de, uyduruyorsun!

-       Boyuma bakıp da aldanma sen. İstersen güçlerimizi bir deneyelim dedi terzi.

-       Tamam, deneyelim deyip yerden bir taş aldı dev. Taşı ucundan sıktı sıktı.

Taş , un afak oldu.

-       Gördün mü! Taşı nasıl ufaladım. Haydi bakalım bir de seni görelim!

-       O da bir şey mi? Ben taşın suyunu çıkarırım, dedi terzi.

Fark ettirmeden yerden taş alıyor gibi yaptı. Cebindeki peyniri avucuna alıp sıktı

Bir sıkışta peynirin suyu aktı. Dev hayretler içinde kaldı.

-       Gücün hiç de boyun gibi değil, dedi.

-       Bu daha nedir ki! Hadi bir de havaya taş atalım. Kim daha yükseğe atacak?

Diye karşılık verdi, terzi.

            Dev yerden bir taş daha aldı, havaya attı. Taş o kadar yükseğe çıktı ki tam on dakika sonra yere düştü.

-       O da bir şey mi, sayın dev! Seyret benimkini deyip, cebindeki kuşu çıkarıp

Havaya fırlattı. Özgürlüğüne kavuşan kuş, bir uçtu, bir daha görünmedi. Dev daha çok hayret etti. Hayatında ilk kez kendisinden daha güçlü bir insanoğluyla karşılaşıyordu.

-       İyi bir insansın, güçlüsün, seninle arkadaş olalım, bu gece misafirim ol, dedi.

Gece kalacak yeri olmayan terzi bu teklifi kabul etti. Birlikte devin dağ başındaki

Evine gittiler. Evde bir de dev anası vardı. Dev terziyi onunla da tanıştırdı. Akşam olunca yiyip içtiler. Dev anası bir yatak hazırladı. Terzi yatağa girdi, devler de odalarına gidince, hemen yataktan çıkıp, başka bir köşeye büzülüp yattı. Başka iki dev de dışarıda, terziyi öldürmeyi planlıyorlardı. Çünkü bu adam kendilerinden daha güçlü idi.

            Usulca içeri girdiler. Ellerindeki sopayı olanca güçleriyle yatağa indirmeye başladılar. Öldüğüne kanaat getirince:

-       Tamam, ölmüştür artık, deyip odadan çıktılar.

Terzi köşede olanları seyredip kıs kıs gülüyordu. Ertesi sabah iki dev ormana

Doğru yola çıktılar. Terzi de peşlerine takıldı. Az sonra ıslık çala çala terzinin kendi peşlerinden geldiğini görünce çok şaşırdılar. Bu adamın büyülü bir cüce olabileceğini düşünüp, korkuyla kaçtılar.

            Terzi keyifle yoluna devam ederken kralın sarayının önüne geldi. Halk sarayın önünde toplanmış, bir şeyler konuşuyordu. Ormanda yaşayan devlerden bıkıp usanmışlar, kraldan yardım istiyorlardı. Kral da bunun üzerine, orada bir konuşma yaptı

-       Kim bu devleri öldürürse krallığımın yarısını ve kızımı ona vereceğim, dedi.

Bizim terzi hemen bu işe talip oldu. Orada ki insanlara yaptığı kahramanlıkları

Anlattı. Zaten kemerindeki, bir vuruşta kırk ölü, yazısını görenler şaşırıp kalıyorlardı.

            Kral, terziye yanına asker almasını söyledi ama terzi kabul etmedi. Ben bu işi kendi başıma hallederim, dedi.

            Fakat kral çok ısrar etti. Birlikte yola çıktılar. Ormanın kenarına varınca, terzi askerlere;

-       Siz beni burada bekleyin, ben işimi bitirince size haber veririm, dedi.

Ormanın içine daldı. İki devi buldu. Bir ağaç altına yatmışlar horultuyla uyurken

Gördü. Çok iyi diye düşündü, terzi. Hemen torbasına taş doldurdu. Usulca ağca çıktı. Kocaman bir taşı, birisinin kafasına attı. Dev öfkeyle yerinden sıçradı. Ötekine baktı:

-       Ne vuruyorsun uykumda, dedi.

-       Vurmak mı! Rüya görmüş olmalısın…

Bir şey anlamadan tekrar yattılar, horlamaya başladılar. Adam bu sefer, ikinci

Devin kafasına bir taş attı. O da öfkeyle gözlerini açtı.

-       Sana ne yaptım da vuruyorsun öyle, dedi.

-       Bu sefer de sen rüya gördün. Ben sana vurmadım.

-       Vurdun!

-       Vurmadım!...

Kavga uzayıp giderken, terzi de boş durmuyordu. Torbasındaki taşları sırayla

Devlerin kafasına atıyordu. Kavga o kadar büyüdü ki, devler etraflarındaki ağaçları söküp onları birbirlerinin kafalarına vurmaya başladılar. İyi ki terzinin üzerinde oturduğu ağacı sökmediler.

            Az sonra iki dev de kan revan içinde yerde yatıyorlardı. Bizimki hemen ağaçtan atladı, askerlerin yanına gitti.

-       İş tamamdır, dedi.

Askerler inanmadılar tabii. Üstünde ne toz, ne kan, ne de yorgunluk eseri vardı.

-       Yok canım, uydurma, dediler.

-       Uydurmak mı! İsterseniz gelin, görün, ağaçları nasıl söküp de üzerime doğru

Saldırdılar ama gene de bir şey yapamadılar.

            Hep birlikte kavganın olduğu meydana gittiler. Gerçekten de adam doğru söylüyordu. İki dev de kanlar içinde yerde yatıyordu. Saraya döndüler, müjdeli haberi krala ve halka verdiler. Devlerden kurtulmuşlardı kurtulmasına da kral, krallığın yarısını vermeye hiç de razı değildi.

-       Sarayın arkasında bir ayı var. Onunla bir gece geçirirsen, sözümü yerine

getiririm, dedi.

            Bu güne kadar, bu ayının yanına giren sağ çıkmamıştı. Nasıl olsa orda ölür de bu adamdan kurtulurum diye düşünüyordu kral.

            Terzi ayının yanına girdi. Baktı ki ayı, kızgın mı kızgın, iri mi iriydi. Terzi korkmuştu ama, hiç de belli etmedi. Cebinden bir ceviz çıkardı. Dişiyle kırıp yedi.  Hem yiyor, hem de,

-       Ooh, pek de güzelmiş! Diyordu.

Ayının da canı çekti:

-       Bana da versene, dedi.

-       Benimle dost olursan veririm.

-       Tamam, dostuz.

Terzi cebinden bir taş çıkardı, ayıya uzattı,

-       Dişinle kırıp yiyeceksin!

Ayı taşı ağzına aldı, dişiyle kırmaya çalışırken bütün dişleri kırıldı. Terzi biraz

Biraz sonra cebinden keman çıkardı ve çalmaya başladı, o kadar güzel çalıyordu ki, ayının çok hoşuna gitti.

-       O aleti nasıl çaldığını bana da öğretsene, dedi.

-       Ama tırnaklarını kesmek lazım, yoksa çalamazsın.

Ayı pençelerindeki bütün tırnakları kestirdi. Sonunda ayıda ne diş, ne de tırnak..

İstese de terziyi parçalayamazdı artık. Sohbet ederken sabah oldu. Kral bir de ne görsün; ayı terziyi parçalamamış, üstelik de dost olmuşlar. Kral telaşa kapıldı. Bu adam da şeytan tüyü mü vardır nedir bu diye düşündü.

            Bu adamdan korkulur, krallığımın yarısını verdim gitti, dedi. Bizim terzi de ömrünün geri kalanını büyük bir rahatlık ve servet içinde geçirdi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder