Vaktiyle bir köyde bir terzi yaşardı.
Günleri dikiş dikmekle geçerdi. Bir gün dikiş dikerken yanındaki bal tabağına
bir süre sinek kondu. Sineklere öyle kızdı ki, elindeki bir bez parçasını,
sineklerin üstüne savurdu. Hepsi de bal tabağına yapışıp kaldılar. Terzi bir de
saydı ki tam kırk tane sinek ölmüş. ”Ne kadar güçlü bir adamım.” diye düşündü.
Bir
kumaş parçasından kuşak dikti. Kuşağına da “Bir vuruşta, kırk ölü…” yazdı,
beline bağladı. “Buralarda durmak artık bana göre değil, dünyayı dolaşayım,
kötülerle savaşayım…” deyip yola çıktı.
Çok
sevdiği kuşunu bir cebine koydu. Bir cebine de bir kalıp peynir koydu. Düştü
yollara. Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti. Yolu bir dağa vardı. Dağın
tepesinde koca bir ev, evin önünde de bir dev oturuyordu. Devin yanına varıp
selam verdi.
-
Merhaba
dev bey!
-
Merhaba
küçük adam! Hangi cesaretle benimle konuşursun? Sen kimsin ki?
-
Olur
mu? Şu kuşağımdaki yazıyı okusana…
Dev
yazıyı okuyunca gözleri fal taşı gibi açıldı:
-
Bir
vuruşta kırık ölü mü dedin! Hadi canım sen de, uyduruyorsun!
-
Boyuma
bakıp da aldanma sen. İstersen güçlerimizi bir deneyelim dedi terzi.
-
Tamam,
deneyelim deyip yerden bir taş aldı dev. Taşı ucundan sıktı sıktı.
Taş , un afak oldu.
-
Gördün
mü! Taşı nasıl ufaladım. Haydi bakalım bir de seni görelim!
-
O
da bir şey mi? Ben taşın suyunu çıkarırım, dedi terzi.
Fark
ettirmeden yerden taş alıyor gibi yaptı. Cebindeki peyniri avucuna alıp sıktı
Bir sıkışta peynirin suyu aktı. Dev
hayretler içinde kaldı.
-
Gücün
hiç de boyun gibi değil, dedi.
-
Bu
daha nedir ki! Hadi bir de havaya taş atalım. Kim daha yükseğe atacak?
Diye karşılık verdi, terzi.
Dev
yerden bir taş daha aldı, havaya attı. Taş o kadar yükseğe çıktı ki tam on
dakika sonra yere düştü.
- O da bir şey mi, sayın dev! Seyret
benimkini deyip, cebindeki kuşu çıkarıp
Havaya fırlattı. Özgürlüğüne kavuşan
kuş, bir uçtu, bir daha görünmedi. Dev daha çok hayret etti. Hayatında ilk kez
kendisinden daha güçlü bir insanoğluyla karşılaşıyordu.
- İyi bir insansın, güçlüsün, seninle
arkadaş olalım, bu gece misafirim ol, dedi.
Gece
kalacak yeri olmayan terzi bu teklifi kabul etti. Birlikte devin dağ başındaki
Evine gittiler. Evde bir de dev anası
vardı. Dev terziyi onunla da tanıştırdı. Akşam olunca yiyip içtiler. Dev anası
bir yatak hazırladı. Terzi yatağa girdi, devler de odalarına gidince, hemen
yataktan çıkıp, başka bir köşeye büzülüp yattı. Başka iki dev de dışarıda,
terziyi öldürmeyi planlıyorlardı. Çünkü bu adam kendilerinden daha güçlü idi.
Usulca
içeri girdiler. Ellerindeki sopayı olanca güçleriyle yatağa indirmeye
başladılar. Öldüğüne kanaat getirince:
- Tamam, ölmüştür artık, deyip odadan
çıktılar.
Terzi
köşede olanları seyredip kıs kıs gülüyordu. Ertesi sabah iki dev ormana
Doğru yola çıktılar. Terzi de
peşlerine takıldı. Az sonra ıslık çala çala terzinin kendi peşlerinden
geldiğini görünce çok şaşırdılar. Bu adamın büyülü bir cüce olabileceğini
düşünüp, korkuyla kaçtılar.
Terzi
keyifle yoluna devam ederken kralın sarayının önüne geldi. Halk sarayın önünde
toplanmış, bir şeyler konuşuyordu. Ormanda yaşayan devlerden bıkıp usanmışlar,
kraldan yardım istiyorlardı. Kral da bunun üzerine, orada bir konuşma yaptı
- Kim bu devleri öldürürse krallığımın
yarısını ve kızımı ona vereceğim, dedi.
Bizim
terzi hemen bu işe talip oldu. Orada ki insanlara yaptığı kahramanlıkları
Anlattı. Zaten kemerindeki, bir
vuruşta kırk ölü, yazısını görenler şaşırıp kalıyorlardı.
Kral,
terziye yanına asker almasını söyledi ama terzi kabul etmedi. Ben bu işi kendi
başıma hallederim, dedi.
Fakat
kral çok ısrar etti. Birlikte yola çıktılar. Ormanın kenarına varınca, terzi
askerlere;
- Siz beni burada bekleyin, ben işimi
bitirince size haber veririm, dedi.
Ormanın
içine daldı. İki devi buldu. Bir ağaç altına yatmışlar horultuyla uyurken
Gördü. Çok iyi diye düşündü, terzi.
Hemen torbasına taş doldurdu. Usulca ağca çıktı. Kocaman bir taşı, birisinin
kafasına attı. Dev öfkeyle yerinden sıçradı. Ötekine baktı:
-
Ne
vuruyorsun uykumda, dedi.
-
Vurmak
mı! Rüya görmüş olmalısın…
Bir
şey anlamadan tekrar yattılar, horlamaya başladılar. Adam bu sefer, ikinci
Devin kafasına bir taş attı. O da
öfkeyle gözlerini açtı.
-
Sana
ne yaptım da vuruyorsun öyle, dedi.
-
Bu
sefer de sen rüya gördün. Ben sana vurmadım.
-
Vurdun!
-
Vurmadım!...
Kavga
uzayıp giderken, terzi de boş durmuyordu. Torbasındaki taşları sırayla
Devlerin kafasına atıyordu. Kavga o
kadar büyüdü ki, devler etraflarındaki ağaçları söküp onları birbirlerinin
kafalarına vurmaya başladılar. İyi ki terzinin üzerinde oturduğu ağacı
sökmediler.
Az
sonra iki dev de kan revan içinde yerde yatıyorlardı. Bizimki hemen ağaçtan
atladı, askerlerin yanına gitti.
- İş tamamdır, dedi.
Askerler
inanmadılar tabii. Üstünde ne toz, ne kan, ne de yorgunluk eseri vardı.
-
Yok
canım, uydurma, dediler.
-
Uydurmak
mı! İsterseniz gelin, görün, ağaçları nasıl söküp de üzerime doğru
Saldırdılar ama gene de bir şey
yapamadılar.
Hep
birlikte kavganın olduğu meydana gittiler. Gerçekten de adam doğru söylüyordu.
İki dev de kanlar içinde yerde yatıyordu. Saraya döndüler, müjdeli haberi krala
ve halka verdiler. Devlerden kurtulmuşlardı kurtulmasına da kral, krallığın
yarısını vermeye hiç de razı değildi.
- Sarayın arkasında bir ayı var. Onunla
bir gece geçirirsen, sözümü yerine
getiririm, dedi.
Bu
güne kadar, bu ayının yanına giren sağ çıkmamıştı. Nasıl olsa orda ölür de bu
adamdan kurtulurum diye düşünüyordu kral.
Terzi
ayının yanına girdi. Baktı ki ayı, kızgın mı kızgın, iri mi iriydi. Terzi
korkmuştu ama, hiç de belli etmedi. Cebinden bir ceviz çıkardı. Dişiyle kırıp
yedi. Hem yiyor, hem de,
- Ooh, pek de güzelmiş! Diyordu.
Ayının
da canı çekti:
-
Bana
da versene, dedi.
-
Benimle
dost olursan veririm.
-
Tamam,
dostuz.
Terzi
cebinden bir taş çıkardı, ayıya uzattı,
- Dişinle kırıp yiyeceksin!
Ayı
taşı ağzına aldı, dişiyle kırmaya çalışırken bütün dişleri kırıldı. Terzi biraz
Biraz sonra cebinden keman çıkardı ve
çalmaya başladı, o kadar güzel çalıyordu ki, ayının çok hoşuna gitti.
-
O
aleti nasıl çaldığını bana da öğretsene, dedi.
-
Ama
tırnaklarını kesmek lazım, yoksa çalamazsın.
Ayı
pençelerindeki bütün tırnakları kestirdi. Sonunda ayıda ne diş, ne de tırnak..
İstese de terziyi parçalayamazdı
artık. Sohbet ederken sabah oldu. Kral bir de ne görsün; ayı terziyi
parçalamamış, üstelik de dost olmuşlar. Kral telaşa kapıldı. Bu adam da şeytan
tüyü mü vardır nedir bu diye düşündü.
Bu
adamdan korkulur, krallığımın yarısını verdim gitti, dedi. Bizim terzi de
ömrünün geri kalanını büyük bir rahatlık ve servet içinde geçirdi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder