Çok uzak bir ülkede kahraman bir asker
vardı. Uzun yıllar kralına canla başla hizmet etmişti. Savaş sona erdiğinde
evine döndü. Her yanı savaşta aldığı yaralarla doluydu. Bu yüzden daha fazla
hizmet etmesi olanaksızdı. Kral ona:
- Memleketine gidebilirsin, dedi. Artık
senin gücüne ihtiyacımız yok. Artık sana
maaş da vermeyeceğim. Çünkü ben ancak
çalışma karşılığı maaş veririm.
Bunları
duyan asker çok üzüldü. Ne yapacağını, ne iş bulacağını düşünerek yola çıktı.
Akşam olup hava kararana kadar durmadan yürüdü. O sırada bir ışık gördü. Oraya
doğru yürüdü. Kapıyı çaldı. Karşısına bir cadı çıktı. Asker ona:
- Bir lokma ekmek ver, geceyi dam
altında geçirmeme izin ver, dedi. Yorgunluktan
ölmek üzereyim.
Kadın
onu baştan aşağıya süzdü:
- Yolunu şaşırmış bir askere kimse
kapısını açmaz, ama ben sana merhametli
davranacağım. İstediklerimi yaparsan
seni misafir ederim bu gece, dedi.
-
Tabii
dedi, asker. Ne istiyorsan söyle yaparım.
-
Yarın
bahçemi kazacaksın.
Asker
buna razı oldu. İçeri girdi, kadının verdiği çorbayı içti. Sonra da uyudu.
Sabah
Olunca erkenden kalktı. Bütün gün
çalıştı. Ama cadının gösterdiği yerin tümünü kazamadı. Cadı bunu görünce
söylendi:
- Bugün daha fazla çalışamayacaksın
anlaşılan, dedi. Seni bir gece daha misafir
edeceğim. Buna karşılık bana bir yük
odun kesip getireceksin.
Asker
bunu kabul etti. O gece de evde kaldı. Sabah erkenden kalkıp hem dünden kalan
işi tamamladı hem de odun kesti. Ama bunu da tamamlayamadı. O zaman cadı ona:
-
Bir
gece daha kalacaksın evde, dedi. Buna karşılık ufak bir iş daha yapacaksın.
-
Ne
işi bu, diye sordu asker.
-
Evin
arkasında susuz bir kuyu var, içine mavi fenerimi düşürdüm. Mavi mavi yanıp
sönen bir fener bu. Bunu susuz kuyudan
çıkarıp bana vereceksin.
- Kabul, dedi asker. Yarın kuyuya iner
fenerini getiririm sana.
Ertesi
sabah birlikte kuyunun başına gittiler. Kadın askerin beline kalın bir ip
bağladı.
Sonra onu aşağıya sarkıttı. Asker dibe
iner inmez mavi feneri buldu. Kendini yukarı çekmesi için kadına işaret verdi.
Kadın ipi çekmeye başladı. Asker tam kuyunun ağzına gelince elini uzattı. Ona:
- Feneri ver, diye buyurdu.
O
anda asker cadıdan kuşkulandı. Onun kötü bir amacı olduğunu anladı. Cadıya:
- Yok dedi. Ayağım yere basmadan feneri
vermem sana.
Bu
sözleri duyan cadı çok kızdı. İpi bıraktı ve asker kuyunun dibine düştü. Bir
süre
kendine gelemedi. Neyse ki hiçbir yeri
yaralanmamıştı. Buradan nasıl kurtulacağını düşündü. Yukarıya baktı. Ama kuyu
çok derindi. Taşlara tutunarak tırmanması olanaksızdı. Umutsuzca oturdu
yeniden. Yanı başında yanıp sönen mavi fenere baktı. Aniden cebindeki tütün
aklına geldi. Sigarayı mavi fenere tutarak yaktı.
- Eh, giderayak bir tütün içelim bari,
diye söylendi.
Derin
bir nefes çekip savurdu. Tütün dumanı kuyunun boşluğunu doldurdu. Aynı anda
Karşısında minicik kapkara bir cüce
belirdi. Askerin önünde saygıyla eğildi:
-
Emriniz
Efendim, dedi.
-
Emir
mi, ne emri, diye kekeledi asker.
-
Siz
ne isterseniz onu yapmaya zorunluyum, diye cevap verdi cüce.
-
O
halde kuyudan çıkar beni.
-
Hay
hay efendimiz.
Böyle
söyleyen cüce, askerin elini tuttu. Bir yer altı geçidinde bir süre ilerledi.
Yanına
da mavi feneri almayı unutmadı. Cüce
kocaman bir demir kapıyı açtı. Burası tavan kadar altınlarla, kıymetli taşlarla
doluydu. Cüce buranın cadının hazinesi olduğunu söyledi. Asker ceplerini,
koynunu bunlarla doldurdu. Sonra yola devam ettiler. Yukarıya, gün ışığına
çıktılar.
Asker, cüceye:
- İhtiyar cadıyı bağla, yargıca teslim
et, diye buyurdu.
Az
sonra cüce geldi:
-
Tamam
efendimiz, cadıyı teslim ettim, dedi. Başka bir emriniz var mı?
-
Şimdilik
hiçbir şey, dedi asker. Gidebilirsin, ama çağırdığım da hemen gelmelisin.
-
Hay
hay efendim, dedi cüce. Beni çağırmanız için tütününüzü mavi fenerle
yakmanız yeterlidir. O zaman ben hemen
yanınızda olurum.
Bunları
söyleyen cüce o anda ortadan kayboldu. Asker başkente geri döndü. En iyi hana
geldi, kendine hanın en iyi odasını açtırdı. Odaya yerleşince tütünü sardı.
Mavi fenerde yaktı. İlk duman tüter tütmez cüce karşısında belirdi.
-
Emriniz
efendim, dedi.
-
Krala
yıllarca canla başla hizmet ettim. O beni artık iş göremem diye beş parasız
yanından uzaklaştırdı. Şimdi ondan
intikam almak itiyorum.
Cüce
sordu:
-
Ne
yapmamı emredersiniz?
-
Kralın
kızı uyur uyumaz onu buraya getir. Gelsin burada bana hizmetçilik yapsın,
diye düşüncesini açıkladı asker.
- Çok kolay efendimiz, diye cevap verdi
cüce. Benim için kolay ama sizin için
tehlikeli. Eğer durum anlaşılırsa
kelleniz gider. Bunu böyle bilin.
- Sen bunları düşünme, dedi asker. Kızı
buraya getir gerisine karışma.
Saat
on ikide kapı açıldı. Cüce kollarına mışıl mışıl uyuyan kralın kızı ile
birlikte içeriye girdi. Asker, kızı uyandırdı.
Süpürgeyi eline verdi. Ardı ardına emirler vererek ona bir sürü iş yaptırdı. Bu
işler bitince asker koltuğa oturdu. Kıza:
- Gel buraya, çizmelerimi çek, dedi.
Kız
çizmeleri çıkardı. Asker onları temizleyip parlatmasını buyurdu. Zavallı kız
hiç ses
çıkarmadan asker ne istediyse yaptı.
Ertesi sabah kız, babası krala dün gece olanları anlattı:
- Yolları yıldırım hızıyla geçirildim,
dedi. Bişr askerin odasına götürüldüm. O bana
bazı emirler verdi. Hepsini yaptım.
Odayı sildim, süpürdüm. Adamın çizmelerini çektim. Çamurlarını temizledim.
Boyayıp parlattım.
-
Eee,
dedi babası.
-
Bütün
bunları yaptım. Kuşkusuz düşte oldu bunlar. Ama bu işleri yapmış gibi çok
yorgunum.
-
Kral
uzun uzun düşündü, kızına:
-
Bunlar
düştür inşallah, dedi. Ama gerçek de olabilir. Sen yine de önlem al. Cebine
bezelye doldur. Bir de delik aç. Eğer
seni gerçekten götürürlerse bezelye gittiğin yola dökülür
biz de
o yeri kolaylıkla buluruz.
Kral
bunları söylerken cüce de oradaydı. Kendisi görünmüyordu ama konuşulanları
dinliyordu. Gerçekten o gece kız cebinde bezelyelerle uyudu. Sabah kral hemen
adamlarını yollara saldı. Ama bütün sokaklara bezelyeler saçıldığı görüldü.
Çünkü cüce o gece kenti dolaşmış, her yana bezelye serpmişti. Bu nedenle kral,
kızının o gece nereye götürüldüğünü öğrenemedi. Kral bu kez kızına başka bir
önlem önerdi:
- Yatağa girerken pabucunu çıkarma.
Oradan dönmeden önce birini orada sakla.
Ben ne yapar eder onu bulurum.
Cüce
bu konuşmayı da işitti.
Asker
o gece de kızı getirmesini isteyince bundan vazgeçmesini rica etti. Kızın
pabucu bulunursa durumunun çok kötü olacağını söyledi. Asker cüceye kızdı:
- Sana ne diyorsam onu yap, diye
bağırdı.
Gece
yarısı cüce kızı getirdi. Bütün gece boyunca odada bir hizmetçi gibi çalıştı.
Tüm
Emirleri yerine getirdi. Bu arada hiç
belli etmeden pabucunun birini yatağın altına sakladı.
Ertesi
sabah kralın tüm askerleri kentteki evleri tek tek aradılar. Sonunda askerin
odasında kızın pabucunu buldular. Bu sırada asker, cücenin dediğini yapmış
başka bir kente doğru yola çıkmıştı bile. Arkadan yetişen atlı askerler onu
yakaladılar. Zindana attılar.
Asker
çaresizlik içinde kıvranırken hancının oradan geçmekte olduğunu gördü. Ona
seslendi. Adama:
- Odamda bıraktığım çıkını bana getirsen
sana bir altın veririm, dedi.
Adam
koşa koşa gitti, askerin çıkınını getirdi. Parmaklıkların arasından uzattı.
Asker
ona teşekkür etti, bir altın verdi.
Çıkını açtı, tütünü fenerle yaktı. Bir nefes çekti. Cüce hemen oracıkta
beliriverdi.
- Hiç korkmayın efendim, dedi. Nereye
götürürlerse götürsünler, sakın feneri
yanınızdan ayırmayın. Böylelikle beni
her an yanınıza çağırabilirsiniz.
Ertesi
gün askeri, yargıç karşısına çıkardılar. Burada yapılan sorgulamada askerin
yaptıklarının pek ağır bir suç oluşturmadığı anlaşıldı. Ama hain yargıç, yine
ona idam kararı verdi. Askeri idam sehpasının olduğu yere götürdüler. Asker
orada kraldan son arzusu olarak bir tütün içmesine izin verilmesini istedi.
Kral da:
- Hay hay! İç içebildiğin kadar, dedi.
Asker
hemen bir sigara sardı. Onu mavi fenere yaklaştırıp yaktı. Bir duman savurdu.
Cüce karşısında belirdi. Ona:
- Emredin efendim, dedi.
Asker
eliyle yargıcı, kralın askerlerini göstererek buyurdu.
- Eline bir sopa al şunları bir güzel
patakla, dedi. Kral hazretlerini de unutma sakın.
Bu
sözleri duyan cücenin elinde bir sopa belirdi. Sopa havaya kalktı. Şimşek gibi
inip
Kalkmaya başladı. Krala, yargıca,
diğer askerlere öyle bir vurdu ki kimse ne olduğunu anlayamadı. Üstelik kimse hızla
hareket eden sopayı göremiyordu. Sadece acısını üzerlerin de duyuyorlardı. Az
sonra hepsi yerlere yıkıldılar. Bağırıp çağırmaya, ağlayıp inlemeye başladılar.
Kral gelip askerin ayaklarına kapandı. Canını bağışlaması koşuluyla kızını ona
vereceğini, hatta tacını, tahtını da ona bırakacağını söyledi.
O
zaman asker cüceyi uzaklaştırdı. Kralı yerinden kaldırdı. Ona:
- Ben sana bir iyilik yapacağım. Sen
krallığına devam edeceksin, dedi. Beni de
Vezir yapacaksın. Senin damadın ve vezir olarak
yanında yaşayacağım. Hiç kimseye haksızlık yapılmasını sağlayacağım.
Asker
gerçekten sözünü tuttu. Ülkesini çok güzel yöneten bir vezir oldu. Herkese eşit
davrandı, kimseye haksızlık yapmadı. Karısı ile birlikte mutlu bir hayat sürdü.
Mavi
fenere gelince, askerin üçüncü oğlu bir gün oynarken onu kırdı. Fener kırıldı.
O günden sonra da cüce bir daha görünmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder