9 Ağustos 2013 Cuma

ÜÇ İPLİKÇİ KADIN


            Ülkenin birinde tembel mi tembel bir kız vardı. Annesinin tüm isteklerine karşın, çıkrıkla iplik bükmeye yanaşmazdı. Annesi ne derse desin bu işin kızına yaptıramıyordu.

            Günün birinde annesi öyle ısrar etti ki kız yine de iplik bükmeye yanaşmadı. O zaman kadın:

-       Bak sana beş dakika izin, dedi. Beş dakika sonunda iplik bükmeye başlamazsan

seni döverim.

Kız buna da aldırmadı. Sonunda kadın kızını dövmeye başladı. Evde kıyametler koptu. Tam o sırada kraliçe arabasıyla evin önünden geçiyordu. Arabayı durdurttu. Kadını dışarıya çağırdı. Bu kavga gürültünün nedenini sordu. Kadın kızının tembelliğini açıklamaktan utandı. Onun için kraliçeye yalan söyledi.

-       Bu kızı çıkrığın başından kaldıramıyorum, dedi. Durup dinlenmeden iplik bükmek

istiyor. Ben fakirim. Yeterince keten alamıyorum, işte bunun için onu dövdüm kraliçem.

-       Ah ne iyi, dedi kraliçe. Benim hayatta iplik bükmek kadar hoşlandığım iş yoktur.

Çıkrığın dönerken çıkardığı sesi dinlemek beni çok heyecanlandırır. İsterseniz kızınızı verin benim yanıma. Sarayda bol bol keten var. Durmadan iplik büksün. Para da kazanmış olur.

            Böylelikle tembel kız saraya götürüldü. Kraliçe ona iç içe üç oda gösterdi. Üç oda da tavana kadar ketenle doluydu. Kıza bunları göstererek:

-       Haydi hemen işe başla, bunların hepsini üç günde bük de marifetini göster bana,

dedi. Eğer bunları kısa sürede iplik yaparsan seni oğluma alırım. Gerçi sen fakir bir kızsın ama benim için mal mülk önemli değildir. Önemli olan çalışkanlıktır.

            Kraliçe ayrılınca kızı aldı bir düşünce. Değil öyle üç günde, üç yıl çalışsa da bu kadar keteni bükmesine imkan yoktu. Üç gün boyunca ketenlere elini sürmeden için için ağladı, kaderine kızdı. Üçüncü gün kraliçe geldi. Ketenlere baktı. Henüz el sürülmediğini gördü. Bunun nedenini sordu. Kız hemen bir yalan uydurdu:

-       Annemden ayrı kalmak beni çok etkiledi kraliçem, dedi. Onun için çalışamadım.

-       Haklısın kızım, dedi kraliçe. Yarın işe başlamalısın artık.

Kız yalnız kalınca kara kara düşünmeye başladı, odada gezindi. Pencerenin önüne

gitti. Yoldan üç kadınının gelmekte olduğunu gördü. Bunlardan birinin kocaman ayakları vardı. Diğerinin alt dudağı öylesine uzundu ki çenesine doğru sarkıyordu. Üçüncüsünün baş parmağı adamakıllı genişti.

            Kadınlar başlarını kaldırıp pencere önüne kıza baktılar. Neden böyle üzgün olduğunu sordular. Kız da olup bitenlerin hepsini anlattı. Onu dinleyen kadınlar:

-       Sen hiç üzülme güzelim, dediler. Eğer bizi düğününe çağırmaya söz verirsen biz senin işini yaparız.

-       Tamam diye sevinçle karşılık verdi kız.

-       Ama bizi akraban olarak tanıtacaksın. Yemekte yanına oturtacaksın. Bu şartları kabul edersen kısa sürede büker iplik yaparız.

-       Kabul dedi kız. Haydi hemen içeri girin. Bir an önce işe başlayın.

Kadınlar içeri girdiler. Çıkrıkları kurdular. Kocaman ayaklı olanı lifleri çekip tekerleği

döndürdü. Uzun dudaklı kadın lifleri ıslattı, kalın parmaklısı da bunları bükerek tezgaha vurdu. Böylece çalışmaya başladılar. Kız buna çok sevindi. Çünkü kadınlar çok hızlı çalışıyor, kısa sürede pek çok iplik üretiyorlardı. Kraliçe geleceği zaman kadınlar keten yığınlarının altına saklanıyorlar, ortalıkta görünmüyorlardı. Kraliçe kısa sürede üretilen iplikleri gördükçe kıza övgüler yağdırıyor, onu kutluyordu. Böylece kısa bir sürede üç odadaki ketenin tümü ipliğe dönüştü. Kadınlar giderlerken kıza sıkı sıkı tembih ettiler:

-       Bize verdiğin sözü unutma kızım. Tüm alın yazın buna bağlı. Bizden söylemesi…

-       Kız kraliçeye boş odaları, yığınla ipliği gösterince kraliçe çok sevindi. Hemen oğlunu çağırdı. Kızla tanıştırdı. Oğlunu böyle çalışkan, böyle becerikli bir kızla evleneceği için kutladı. Düğün günü yaklaşınca kız kraliçeye:

-       Benim üç kadın akrabam var, dedi. Onların büyük iyiliklerini gördüm. Onları da düğünüme çağırmama izin verir misiniz?

-       Tabi kızım, dedi kraliçe, elbette çağıracaksın.

-       Ama bizim sofrada oturmalarını da isteyeceğim efendim.

-       Tabi kızım elbette seninle birlikte oturacaklar diye cevapladı kraliçe.

Düğün başlayınca üç kadın rüküş kılıklarıyla çıkageldiler. Gelin onları:

-       Hoş geldiniz teyzelerim, diye karşıladı.

Damat kadınları görünce çok bozuldu. Kıza:

-       Bu kılıksız kadınlarla nasıl olur da akraba olursun, diye sordu. Sonra kocaman ayaklı kadının yanına gitti. Kadına:

-       Ayaklarınız neden bu kadar yayvan, diye sordu. Kadın da:

-       Yere basmaktan, yere basmaktan diye yanıtladı.

Damat ikinci kadına sordu:

-       Dudağınız niye bu kadar sarkık? Kadın hemen cevap verdi:

-       Yalamaktan, yalamaktan.

Sıra üçüncü kadına geldi. Prens ona da sordu:

-       Baş parmağınız niye bu kadar kalın?

-       İplik bükmekten, diye cevap verdi.

O zaman prens irkildi. Hemen annesinin yanına gitti. Ona:

-       Benim sevgilim bundan sonra çıkrığa elini sürmeyecek, dedi. Dudağının uzayıp ayağının büyümesini, parmağının kalınlaşmasını istemiyorum asla.

-       Aaa…Tabi, dedi kraliçe. Mademki sen istemiyorsun o halde karın artık iplik bükmez.

Tembel kız iplik bükmekten böylece kurtuldu. Annesini de saraya aldırdı. Hep birlikte

uzun ve mutlu bir yaşam sürdü.

1 yorum:

  1. Çocukluğumun masalı!
    Ürkütücü, yalana ve tembelliğe itici öyle değil mi?
    İlginç!!!

    YanıtlaSil